24 Ekim 2013 Perşembe

Eşitlikçi Temel Eğitimi Yeniden Kurabilmek*

*Ural, A. (2013). Eşitlikçi Temel Eğitimi Yeniden Kurabilmek. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi. Sayı 1383. Sayfa 18.

Türkiye’de 1980’li yıllardan günümüze -2013’e- temel eğitim sistemi üzerinde çok sayıda değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerin her biri -aşağıda belirtilen hariç-, temel eğitimdeki mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirerek özellikle alt toplumsal sınıflar için eğitimden beklenen sosyal hareketlilik olanağını da büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

Eğitimde eşitsizlik ve ayrımcılığı önleme adına önemli bir adım olan ve 1970 yıllarda kararlaştırılmasına rağmen uygulanması 1990’lı yılların sonlarında başarılabilen temel eğitimin kesintisiz olarak 8 yıla çıkarılması, daha ilk günden itibaren neolibaral, neomuhafazakar ve neofaşist çevreleri rahatsız etmiştir. Bu düzenlemeyle bütün yurttaşlara bilimsel ve laik bir temel eğitim alma olanağı sağlanarak temel eğitim eşitlikçi ve ayrımcılık içermeyen bir yasal güvenceye kavuşturulmuştu. Başlangıçta 8 yıllık kesintisiz bir temel eğitim okulunu güvence altına alan düzenlemeyle temel eğitimin izleyen yıllarda 12 yıla çıkarılarak mevcut lise eğitimini de kapsayacak bütüncül bir nitelik kazanması amaçlanmıştır.

Ancak bilimcilerin ve demokratik eğitim savunucularının bireysel ve örgütsel direncine rağmen 2010’lu yıllara gelindiğinde sistem yeniden param parça edilerek temel eğitimin eşitlikçi ve ayrımcılık içermeyen yasal güvencesi ortadan kaldırılmıştır. Hiçbiri temel eğitimin bütüncül niteliğinin ortadan kaldırılması için nesnel bir gerekçe olamayacak siyasal gerekçelerle 8 yıllık kesintisiz temel eğitim; okul, program ve süre boyutlarında parçalara ayrılarak evrensel niteliği ve toplumsal işlevinden uzaklaştırılmıştır.

Her türlü çocuk istismarına da olanak sağlayan ve seçkinci bir anlayışa dayandırılan bu param parça temel eğitim sisteminin ortaya çıkaracağı bedel daha çok alt toplumsal sınıflara ödetilmektedir. Öğrencilere, fen, anadolu, meslek lisesi ve imam hatip okulu gibi okul türleriyle seçenek sunma iddiası taşıyan uygulamalar, gerçekte toplumsal sınıflar arasındaki ayrımı derinleştirmeye hizmet etmektedir. Temel eğitimin bu param parça edilişiyle birlikte temel eğitim okulunun örgün niteliği de ortadan kaldırılmış ve bilimsel ve hukuki bir değer taşımayan, açık ilkokul, açık ortaokul ve açık lise uygulamalarından oluşan açık temel eğitim kavramı üretilmiştir. Açık temel eğitimin gerekçeleri arasında özellikle alt toplumsal sınıflar için temel eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlama düşüncesinin yer alması, ülkede eğitim hakkının nasıl anlaşıldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Temel eğitim sürecinde yapay olarak oluşturulan okul düzeyleri -ilk, orta ve lise- arasındaki geçişlerde kullanılan ölçütlerin -kısıtlamaların- her biri uygulamanın ayrımcı niteliğini ortaya koymaktadır. Son yıllarda toplumun eğitim gündemi özellikle bu okullardan lise düzeyindeki okullara geçişteki ayrımcı uygulamalarla meşgul edilerek kitlesel bir kafa karışıklığı yaratılmaktadır.

Türkiye’nin yakın dönem eğitim tarihi, eğitimde reform olarak tanımlanıp her defasında yeni bir ambalajla LGS, OKS, SBS gibi adlarla topluma sunulan ve alt toplumsal sınıflar -çocuklar ve aileler- için bir kâbusa dönüşen, dersane -okul yerine geçmez- işletmecileri içinse yeni kâr alanları yaratan uygulamalarla doludur.
Bugünlerde de eğitimdeki mevcut eşitsizlikleri ve ayrımcılığı örtme gayretiyle yapıldığı anlaşılan SBS uygulamasının yeniden kaldırılacağı müjdesi verilmiştir. Hatta yeni uygulanacak yönteme ilişkin olumlu bir toplumsal algı -kabul alanı- yaratmak için bu müjde gizemli açıklamalarla yapılmaya çalışılmıştır. Ancak önerilen bu yeni yöntemin de öncekilerde olduğu gibi -özellikle alt toplumsal sınıfların yaşadığı- temel eğitimdeki mevcut eşitsizlikleri ve ayrımcılığı önlemekle hiçbir ilgisi yoktur.

SBS’nin kaldırılacağına ilişkin açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, yeni uygulamayla eğitimin piyasalaşmasına verilen destek artırılarak özellikle dersane işletmecilerine yeni ve oldukça geniş bir faaliyet alanı yaratılacaktır.
Türkiye’de seçkinci, eşitsiz ve ayrımcı eğitim politika ve uygulamalarının bir sonucu olarak başlangıçta her düzeydeki okulun son sınıfındaki öğrencilerine yönelen dersane işletmecilerine daha sonra ara sınıflarda okuyan öğrencileri de kapsayacak şekilde büyük bir ekonomik faaliyet alanı yaratılmıştır.

Müjdelenen uygulamayla temel eğitim içinde oluşturulan okul kademeleri arasındaki geçişlerde önceki yılların meşrulaştırılmış merkezi değerlendirmeleri, ders değerlendirmelerini de kapsayacak şekle indirgenerek uygulanması düşülmektedir. Daha eşitlikçi olduğu savıyla önerilen bu uygulama, meşrulaştırılmış merkezi değerlendirmelerin sayısını programda yer alan ders -seçilen- sayısı kadar artıracaktır. Hatta bu uygulama, öğretmenin ders değerlendirmesindeki değerlendirmeleri de kapsayabilecektir. Böylece eğitimin piyasalaşması yaygınlaştırılarak, yeni yatırımcılar ve dershane işletmecileri için daha büyük bir pazar yaratılacaktır.

Bu olası uygulamanın etkileyeceği önemli bir taraf da öğretmenler olacaktır. Son yıllarda Türkiye’de uygulanan eğitim politikalarının bir sonucu olarak öğretmen yenilikçi, değişimci, dönüşümcü ve devrimci niteliğinden hızla koparılarak teknisyen rolüne çekilmek istenmektedir. Öğrencilerinin ders değerlendirmesinin merkezi bir değerlendirmeyle yapılması düşüncesi bunun en somut ve vahim yansımasıdır. Her öğretmen bireysel ve örgütlü olarak öğretme özgürlüğüne bu denli karışılmasına ve mesleğin saygınlığını tehdit eden bu uygulamaya karşı olabilmelidir.

Türkiye kamusal temel eğitimi, iyi temel eğitim ilkeleriyle -herkesin erişimine açık, bilimsel ve laik bir program içeriğine sahip, gerekli koşulların sağlandığı ortamda sunulan ve etkili bir işleyişe sahip olarak- üretilebilirse temel eğitimdeki mevcut eşitsizlikler ve ayrımcı uygulamaları tamamen ortadan kaldırabilir. Bunun gerçekleştirilmesinin önkoşulu ise bütün yurttaşların eşitlikçi ve ayrım içermeyen bir eğitim hakkı istemini her koşulda ortaya koyabilmesidir.

Her toplumda eşitsiz ve ayrımcı temel eğitim politikalarının ürettiği bireysel cehalet, toplumsal cehalet barajında toplanarak değişik kanallar aracığıyla sandık -sayı- üzerinden neoliberal, neomuhafazakar ve neofaşist politikacıların ‘demokratik’ iktidarlarına meşruluk adıyla akıtılabilir. Bütün mücadelemiz, bu toplumsal cehalet barajlarını kurutmak yönünde olmalıdır.

Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler

* Ural, Ayhan (2023). Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler. Eleştirel Pedagoji Dergisi. Sayı: 74 . http://www....