11 Ocak 2020 Cumartesi

İnsanlığın Öğretmeni Olabilmek

*Ural, A. (2017). İnsanlığın Öğretmeni Olabilmek. BirGün Gazetesi. 25 Kasım.

Öğretmen yetiştirme programlarının genel hedefi, öğretmen adayı öğrencilere öğretmenlik mesleği genel alan yeterlikleri ile öğretmenlik mesleği özel alan yeterliklerini kazandırabilmektir. Bu yeterliklerin belirlenmesinde başat araç eğitim felsefesidir. Dolayısıyla klasik, analitik ve eleştirel eğitim felsefelerine göre yetiştirilecek öğretmenlerin yeterlikleri de farklı olacaktır. 

Bu yazıda eğitimi bir özgürleşme pratiği olarak kabul eden eleştirel eğitim felsefesinin öğretmeni olarak betimlenen insanlığın öğretmenin insanlığa vereceği evrensel bir söz ile öğretmenlik mesleği genel alan yeterliklerinin bazıları verilmiştir.
İnsanlığın öğretmeninin yemini; …her koşulda, çocuğun üstün yararını gözeteceğime, iyi eğitimin olanaksız olduğu koşullarda öğretmeyeceğime, herhangi bir kişi veya grubun işime müdahalesini reddedeceğime, çocuk gönencini yükseltmek için çalışacağıma söz veririm.

Bu yemin metinindeki her bir yeterlik, öğretmen yetiştirme programlarının odağında yer almalıdır. Ayrıca öğretmenlik mesleğine ilişkin yeterlikler, bilimsel, laik, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, yarışmacı eğitim karşıtı, ayrımcılık karşıtı değerleri kapsayıcı olmalıdır.

Türkiye’de öğretmen yetiştirme konusu üzerinde konuşurken öncelikle öğretmenlik mesleğine ilişkin oluşan -oluşturulan- algıyı tartışmaya açmak gerekir. 

Neoliberal politikalarla hızla piyasalaştırılan eğitimin kamusal niteliği yok edilerek öğretmenliğin meslek mi, uğraş mı, iş mi olduğu konusunda da bir statü karmaşası yaratılmıştır. Meslekleşme sürecinin iş, uğraş ve meslek şeklindeki evrimi dikkate alınırsa bu uygulamayla öğretmenliğin başlangıç aşamasına döndürüldüğü söylenebilir. Böyle bir anlayış ile yetiştirilen öğretmenlerin, değişimci, dönüşümcü, toplumcu, aydınlanmacı, devrimci nitelikler taşıması olanıksızlaşmış ve azaltılarak sınırlandırılmış eylem ve davranışları yönergelerle kontrol altına alınan öğretmenlere -teknisyen öğretmen- dönüştürülmüştür. 

Öğretme özgürlüğü ortadan kaldırılmış bu öğretmen modeliyle neolibarilizmin kuşatması altındaki eşitlikçi kamusal eğitim kusurlu -ayıplı- hizmet üretir hale getirilmiştir. Toplumda oluşturulan bu kusurlu kamusal eğitim algısıyla da eğitimin özelleştirilmesine uygun bir toplumsal iklim oluşturulmuştur. Eşitsiz, ayrımcı, dışlayıcı, yarışmacı, seçkinci ve insan haklarına aykırı bir eğitim anlayışını sürdürmekte hiçbir tereddüt göstermeyecek bu yeni öğretmen yetiştirme -yetiştirmeme- politikası karşısında hızla eleştirel eğitim felsefesinin eleştiri ve önerilerine uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır.

Veteriner hekim yetiştirme programlarında hayvan gönenci dersinin yer aldığı bir ülkenin eğitim politikası üreticilerinin, öğretmen yetiştirme programlarında, çocuk gönenci, çocuk hakları, eğitim etiği, eğitim hakkı, antropoloji, çocukluk felsefesi, sosyal psikoloji ve kültürel psikoloji gibi derslere yer verilmeyişinin nedenlerini açıklayabilmelidir.

Yetiştirilecek öğretmenin, devletin -iktidarın- ve ailenin öğretmeni olmayıp çocuğun –öğrencinin- öğretmeni olabilecek niteliklerde yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu öğretmenin, eğitimin -okulun- politik bir araç olduğunu, bir denetim aracı olarak kullanıldığını, bir ideolojik aygıt olduğunu, iktidarın fahişesi olabileceğini, eğiten ile eğitilen arasında bir hiyerarşi yarattığını, merak duygusunu ve diyalektik düşünceyi yok ettiğini, aylaklığı engellediğini, duygusal örselenmeler yarattığını da bilen ve bireyi -öğrenciyi- bütün bu olumsuzluklardan koruyabilecek nitelikte yetiştirilmesi gerekmektedir. 

Böylece öğrencinin özgürlük ve özgünlüğünü destekleyecek nitelikteki öğretmenlerin yetiştirilmesinde önemli bir adım atılmış olacaktır.

9 Ocak 2020 Perşembe

Kedinin Kutudaki Hali ve Kutudaki Koyunun Sahibi

*Ural, Ayhan.(2012). Kedinin Kutudaki Hali ve Kutudaki Koyunun Sahibi. Birgün Gazetesi. 12 Aralık. 
http://www.birgun.net/sunday_index.php?news_code=1355044595&year=2012&month=12&day=09


Türkiye üniversiteleri özellikle 1980’li yıllarla birlikte bir yasal düzenlemenin -YÖK- etkisinde kalarak evrensel üniversitenin amaç, yapı, süreç ve ikliminden hızla uzaklaşmıştır. Üniversite -akademi dünyası- bütün ilgi ve enerjisini ilgili yasaya ve onun her yeniden yapılandırılma girişimine yönelterek temel işlevini terk etmiştir. İlk çıkarıldığı haline ve geçirdiği bütün değişiklikleriyle ilgili yasaya yapılan bütün eleştiriler, üniversitenin özgürlük ve özerkliğini ortadan kaldırdığı noktasında birleşmektedir. 

1981 yılında çıkarılan yasanın ilk haline de bugüne kadar yapılan periyodik değişikliklerle ulaşılan son haline de aynı temel eleştiri yöneltilmektedir. Bu genel karşı çıkışın bir sonucu olarak üniversitenin özgürlüğünü ve özerkliğini yok eden ilgili yasanın kaldırılması -yeniden düzenlenmesi- 1980’li yıllardan sonra seçime giren bütün partilerin seçim bildirgesinde yer almasına rağmen hiçbir hükümet seçim öncesi beyanına uygun davranmamıştır. Bütün hükümetler, özgürlük ve özerkliğinden yoksun bırakılan üniversiteyi bir ideolojik aygıt olarak kullanma eğilimi göstermişlerdi. Kısıtlı bir kitlenin direnişinin dışındaki toplum kesimlerince kanıksanan bu kullanım, bugün itibarıyla Türkiye’de üniversitenin özgürlük ve özerklik sorununu toplumsal, kültürel ve etik bir soruna dönüşmüştür. 

Son dönemlerde ilgili yasayı yeniden yapılandırmak isteyenlerin -politikacı, bürokrat, bilimci, yatırımcı vb.- büyük bir kısmı, tartışmalı olan bu yasanın egemen olduğu zaman diliminde -31 yıllık süre- özgürlük ve özerkliğinden yoksun bir üniversite ikliminde yetişmişlerdir. Dolayısıyla öğrencilik ve çalışma yaşamları boyunca üniversite özgürlüğünü ve özerkliğini deneyimlememiş olanların, üniversitenin evrensel, kuramsal ve tarihsel niteliğini savunmalarını beklemek iyimserlikten öteye geçmeyecek boşuna bir beklenti olacaktır. Diğer yandan bu büyük kitlenin içinden üniversite kavramını anlamaya ve savunmaya kalkanlar olduğunda da onlara yöneltilen en masum eleştiriyse, romantik bilimci oldukları yönündedir. Bu kitlenin, başlangıçtan bugüne kadar ilgili yasaya ilişkin yaptıkları değişiklik önerilerinin tamamı, yeterince anlayamadıkları üniversitenin özgürlük ve özerkliğinin dışındaki konularla ilgilidir. 

NEO-LİBERALİZMİ 'KAVRAMAK' 
Açık ve örtülü bir şekilde daha çok üniversitenin toplumsal sahipliğini ele geçirme düşüncesine dayandırılan değişiklikler, aşama aşama amacına da ulaşmaktadır. Son dönemde -2012- tartışmaya açılan ve başlangıçtan beri yapılan eleştirileri haklı çıkaran bir anlayış ve ciddiyetle hazırlanan metin de öncekiler gibi üniversiteyi küresel neoliberalizmin kavrayışına uygun olarak toplumsal sahipliğinden kopararak piyasalaştırılmasına katkı sağlayacak bir gündem oluşturmak amacı taşımaktadır.

ANKARA YÖK'ÜNE BAK! 
Açık bir sahibi olmayan, bütünüyle kamusal bir üniversite olgusunu ortadan kaldırma anlayışıyla hazırlanmaya çalışılan ilgili metin örtülü olarak, içerdiği önermeleriyle mevcut yasaya olan direnişi tamamen ortadan kaldırmayı ve iktidar ile bilim arasındaki tarihsel mücadeleyi iktidar lehine çevirmeyi amaçlamaktadır. İlgili metinde gizlenerek görünmesi önlenmeye çalışılan derin düşüncenin üzerinde açık bir şekilde görünen mesaj ise Avrupa Birliğinin üniversite algısını sembolize eden Brüksel’in YÖK’üne koşut bir yeni Ankara YÖK’ünün oluşturulmasıdır. Bunu mevcut YÖK’ün adını TYÖK olarak değiştirmeyle sağlanacağını açıklamaya kalkmak ise başlı başına bir düzey sorunudur. Üzerinde akademik bir tartışma yapılamayacak kadar sığ bir anlayışla üretilen metin, bütün ayrıntılarıyla meşgul olunmadan yalnızca dayattığı ilkeler bağlamında kısa bir değerlendirmeyle reddedilmesi gereken bir nitelik göstermektedir. 

Üniversiteyi amaç, yapı, süreç ve iklim boyutlarıyla çeşitlendirmeyi amaçlayan önerilerin dayandırıldığı çeşitlilik ilkesinin, üniversitelerdeki mevcut eşitsizlikleri derinleştirerek üniversiteler arasındaki nitelik farkını kabul edilebilir farklılıklarının dışına çıkartacağı kolayca anlaşılabilir. Türkiye’de son yıllarda sosyal devlet anlayışının hızla terkedilmesine koşut olarak kamu yönetimi anlayışı da yeni kamu yönetimi anlayışına -kamu işletmeciliği- evrilmiştir. Bunun bir sonucu olarak kamu yönetimi alanındaki değişim çalışmalarında işletme yönetimi alanına ilişkin kavramların kullanılmasında hiçbir sakınca görülmemiştir. İlgili metindeki hesap verilebilirlik ilkesiyle de üniversite eylemleri işletmecilik faaliyeti olarak kabul edilmiş ve bunun sonucu olarak üniversite kavramı evrensel bağlamından koparılmıştır.

ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ AMA NASIL? 
Üniversitenin temel bileşenlerinden biri olan bilimcilerin, günümüzde üniversite çalışanı olarak adlandırılması ise önemli bir kavram yanılgısına yol açmıştır. Bu kavram yanılgısıyla bilimci ve bilimsel üretim sürecinin anlaşılması engellenmiştir. İlgili metin bu ve benzeri konularda birçok yanılsamayı içermektedir. Örneğin ilgili metinde üniversiteye ilişkin bir başka yaşamsal konu olan üniversitenin özerkliği konusundaki önermeler, özerklik kavramının basit bir sözlükteki anlamıyla dahi çelişmektedir. 

Üniversitenin yönetim ve denetimini üniversite dışındaki güç odaklarıyla paylaşmak ve bu güç odaklarına devretmek, özerklik kavramını tamamen ortadan kaldıracaktır. Özerklik kavramını az, orta ve çok şeklinde sıfatlarla derecelendirilemez. Özerklik ya vardır ya da yoktur. İlgili metinde, iktidar ve sermayenin uzlaştırılarak üniversitenin yönetimi, üniversite bileşenlerinin elinden alınmasına yönelik önerilere yer verilmiştir. Ayrıca bu model üniversitenin özerkliği başlığıyla sunulmuş olması ise metnin alanyazınla ilişkisini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 

Akademik özgürlük ve özerklik konusunda basit bir taramayla ulaşılabilecek kuramsal çalışmalar ile uluslararası sözleşme metinlerinden konuya ilişkin yeterli bilgi sağlayabilme olanağı varken böyle bir yol izlenmemiş olması ise ilgili metnin tamamına yansıyan ayrı bir tartışma konusudur.

Bir CEO ne düşünür? 
Bir bilimci olarak ilgili metinde önerilen üniversitenin CEO’suyla kendini hâlâ bilimci sanan bir üniversite çalışanının aşağıdaki iletişimi düşünmekteyim.
CEO: Performansını değerlendiriyorum, bu yıl ne yaptın, ne ürettin?
Kendini hâlâ bilimci sanan bir üniversite çalışanı: Sevgili CEO’m, bu yıl kutudaki Schrödinger’in kedisinin durumuyla Küçük Prens’in kutudaki koyununa olan sevgisini düşündüm ve hâlâ da düşünmekteyim.
CEO:
Ne düşünmektedir CEO? diye düşünmekteyim.
Lütfen birlikte düşünelim. 

Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler

* Ural, Ayhan (2023). Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler. Eleştirel Pedagoji Dergisi. Sayı: 74 . http://www....