*Ural, Ayhan.
(2021). Mango ve Karayemiş Ağaçları. Mektepligazete Bülten Tebeşir. 14(27). https://mektepligazete.com/public/file/bulten/mektepli-bulten_sayi14.pdf
Mango ve Karayemiş Ağaçları*
Ayhan Ural,
Ünlü kitabı Ezilenlerin Pedogisinden tanımıştım ilk
defa kendisini. Etkilenmiştim de doğrusu. Ezilenleri, ezenleri, üretim
ilişkilerini, korkuyu, sevgiyi, yeniden üretimi, mücadeleyi, özgürleşmeyi öyle
etkili anlatmıştı ki eğitimci olarak, diyalektiğe, soyutlamalarıma, yapmak
durumunda olduklarıma sağlam zeminler oluşturabilme olanağı bulmuştum. İşaret
ettiği, bağlantı kurduğu okumalara da yönelmiş, önemli bir güçlenme sürecine
girmiştim. Başlangıçta yalnızdım, rastlantısal tanışmıştım kendisiyle. O’nu
tanıyan, bilen bir çevreden uzaktım. Tartışılması gereken birçok yeni konu ve
olguyla karşılaşmıştım kitapta. Tabiri caizse dönüp duruyordum o dönemki
zihinsel ve fiziksel dünyamda. Köroğluna
kucak açmış eşsiz bir doğa ve PhD eğitimimin sürdüğü zamanları yaşıyordum. Yeni
keşfettiğim bu alanyazında kendimi de yeniden bulmuş gibiydim.
Birkaç yıl sonra okuduğum yeni kitabı Yüreğin Pedagojisinde, bir mango
ağacının gölgesine sığınarak ifade ediyordu düşüncelerini: Bu mango
ağacının gölgesine bu kadar inatla girmek ve yalnızlığın doyumunu yaşamak,
birlik olma ihtiyacımı vurguluyor. Fiziksel olarak yalnızken, birlikte olmanın
gerekliliğini anladığımı kanıtlıyor.
Şimdi o kadar yoğun duyumsuyordum
ki hiç görmediğim o mango ağacını.
Oysa ne gölgesinde oturmuşluğum, meyvesini yemişliğim vardı, ne de yanından
geçmişliğim. O kadar uzaktık ki birbirimize, hiçbir bilgim de yoktu hakkında,
ilgim de olmamıştı. Hangi coğrafyalarda, hangi koşullarda, nasıl yetişiyordu,
boyu, kökü, gövdesi, dalları, yaprağı, çiçeği, kokusu nasıldı?
Mango ağacını ilk
duyduğumda, bildiğimi düşündüğüm bir olgu üzerinden yorum yapabilmiştim sadece.
Her ağacın, doğaya özgün bir katkı yaptığını her birinin ayrı bir güzellik
kattığını, cömertçe kendini sunduğunu biraz da olsa öğrenebilmiştim
çocukluğumun doğasından. Altlarında, gölgelerinde, üzerlerinde, dallarında
oturduğum, aralarında mango ağacının
olmadığı onlarcasıyla yakından tanıştığım ağaç türleri. Ama içlerinden bir
tanesi vardı ki diğerlerinden daha farklı bildiğim, tanıdığım, yaşamımda
ayrıcalıklı bir yeri olan.
Başlangıçta yeşil olan,
olgunlaşınca siyaha yakın koyu mor bir renk alan, çok az sulu, mayhoş buruk bir
tadı olan özel bir meyve ağacıdır bizim için. Hızla yayılıp çok kolay dallanıp
budaklanan, kokulu beyaz küçük çiçekler açan, yeşilin en koyusu parlak
yapraklarını yaz kış dökmeyen, içlerinde oyunlar oynadığımız, altında oturup
söyleyip güldüğümüz, odununu yakıp ısındığımız, türküsünü söyleyip
duygulandığımız karayemiş ağacı.
Ne zaman çocukluğumuza bir
yolculuk yapsak, onun yanında, altında veya üstünde buluruz kendimizi. Hasretle
sarılır, yüreğimizdekileri duyumsar, susarız. Durup dinleriz, düşünüp
yenileniriz, anlatır konuşuruz, güleriz, ağlarız, dertleşiriz, güçleniriz gölgesinde.
Güneşi, rüzgarı, soğuğu keser, korur bizleri, yapabileceği ne varsa yapar,
esirgemez. Bundan dolayı büyük bir sevgi beslerim tanıdığım, bildiğim,
yaşadığım karayemiş ağacına.
Değişik gerekçelerle ondan uzak kaldığım her zaman da özlemini çekerim. Büyük
bir özlem duyarım uzaklaşınca değişik gerekçelerle kendisinden.
Tam da böyle bir dönemde
haberdar oldum Paulo Reglus Neves Freire’nin altında oturup Yüreğin Pedagojisini yazdığı o mango ağacından. Derin etkisinde
kaldığım o ilk kitabından farklı bir etkiyle karşı karşıyaydım. Anlatı, daha
başında zihnimde bir özdeşlik oluşturup karayemiş
ağacına olan özlemimi depreştirmişti. Kitabı bitirdiğimdeyse
bütünleşmişti artık karayemiş ağacımla
Paulo’nun mango ağacı.
Bundan sonra, karayemiş ve mango ağaçları, yüreğimizi, yaşamımızı, bütün varlığımızı
gölgelerine sığdırıbileceğimiz ağaçlar
olacaktı benim için. Paulo da böyle yapmış ve bir mango ağacının gölgesine sığdırıp betimlemişti mücadelesini,
yaşamını. Bildiğimiz, tanıdığımız Paulo’nun yaşamı da ancak bu denli özel bir mango ağacının gölgesine sığabilecek bir yaşamdı doğrusu. Şöyle özetleyecekti kendini Freire: Ben fizyolojik
yaşam sistemi içerisinde bir varlık değilim. Ben dünya içinde, dünyayla
birlikte ve diğerleriyle birlikte bir varlığım. Bir şeyler yapan, bilen, ihmal
eden, konuşan, korkan, risk alan, düş kuran, aşık olan, sinirlenen ve kendinden
geçen bir varlık. Yalnızca bir nesne olmayı reddeden bir varlığım. Teknoloji
tarafından biriktirilen karşı çıkılamaz güç önünde, onun bir insan ürünü olduğunu
bilerek, baş eğmeyen bir varlığım.
Paulo Freire’nin beni önemli derecede etkileyen bu kitabı, diğer bütün çalışmalarındaki
bilim, felsefe, kuram, praksis, politika, ideoloji, mücadele, eleştiri, olanak,
diyalog, bilinçlenme, özgürlük, eşitlik, sevgi, umut ve benzeri kavramlara
ilişkin düşüncelerini kapsamakta. Paulo, yüreğindeki bütün birikimini özel bir
anlam yüklediği o mango ağacının gölgesinde paylaşıyor bizlerle. Benim
için bir karayemiş ağacıyla özdeşleşip anlam bulan bu paylaşım, umuyorum
ki farklı yüreklerdeki benzer yaşanmışlıklarla başka başka ağaçlarla
zenginleşir ve tutkuyu, aşkı, eleştiriyi, özgürlüğü, eşitliği, umudu, sevgiyi,
barışı, sevinci, dayanışmayı yeniden üretir.
Ezilenlerin özgürleşimine adadığı
yaşamı, Paulo’yu bütün ezilenler için önemli bir ilham kaynağı yapmış ve
yapmakta. Politik mücadelesi ve bilimsel çalışmalarının etkisi, bir mango
ağacının gölgesine sığmayıp, dünyanın bütün ağaçlarının gölgesine
taşabilmekte. O’nu anlamaya çalışmak, yanında yer almak, karşı çıkmak,
tartışmak, eleştirmek, aşmak ve birçok başka eylem. İstediğimiz, yapmayı
düşündüğümüz, yapmaya çalıştığımız, belki de yaptığımız.
*Ural, Ayhan.
(2021). Mango and Karayemiş Trees. Mektepligazete Bülten Tebeşir. 14(27). https://mektepligazete.com/public/file/bulten/mektepli-bulten_sayi14.pdf
Mango and Karayemiş Trees*
Ayhan Ural
The first time I met him was by his Pedagogy of the Oppressed. Indeed,
I was impressed. His narration of the oppressed and the oppressor, relations of
production, fear, love, reproduction, struggle and liberation was so
influential that it allowed me, as an educator, to form a solid basis for
dialectics, for my abstractions and for what I was to do. I was going through a
substantial empowerment process, gravitating towards the readings he pointed
out and connected with. In the beginning, I was alone and it was a coincidental
encounter. I was far away from the milieu that recognized and knew him. The
book had introduced me numerous new issues and phenomena to be discussed. I
was, so to speak, spinning around in my intellectual and physical worlds. Those
were the times that I continued my PhD education, surrounded by the nature that
once embraced Koroghlu. Within this body of literature that I had newly found,
I found my own self in a sense.
In another book of him, Pedagogy of the Heart, which I read a few
years later, he would manifest his ideas by sheltering under the shadow of a mango tree: Taking such persistent harbor in the shadow
of a mango tree and living
through the satisfaction of solitude emphasizes my need for solidarity. It
proves that I have understood the necessity for standing together while being
physically alone.
Now, I could immensely feel the mango tree that I had never seen. Neither
had I ever sat under its shadow, eaten any of its fruit nor passed by it. We
were so far away and I had not been knowledgeable or curious about it. In which
geography, under which circumstances did it grow? What was its height and how were
its roots, trunk, branches and boughs, leaves, flowers and scent?
When I first heard of mango trees, I could only
speculate over a phenomenon I believed to know. From the nature in my childhood
was I, at the least, able to learn that every tree made a genuine contribution
to the nature, each one added a distinct beauty and offered itself generously. Species
of trees under which and under whose shadows I sat, on which and on whose branches
I sat, of which I knew many closely, but among which there was no mango tree. Yet
there was one that I recognized and knew distinctively, and had a precedence in
my life.
For us it is a special tree, whose fruit is green initially, turning into
purplish black color as it grows ripe, a bit juicy, having a sour and acidic taste.
The karayemiş tree, expanding quickly and arborising easily,
blossoming little sweet-smelling flowers, never losing its greenest shiny leaves
in winter or summer, allowing us to play inside and sit underneath chatting and
laughing, and whose wood we burned to warm ourselves, whose ballad moved us as
we sang.
Whenever we travel back to our childhood, we find ourselves beside, under
or upon it. Longingly we embrace the tree, feel what is in our hearts and fall
silent. We stop and listen, think and renew, tell and speak, laugh, cry, pour
out our grievances and grow stronger in its shadow. Never holding back, it
resists the sun, the wind and the cold, protects us and does whatever it can. That
is why I have an affection for the karayemiş tree that I have
recognized, known and lived through. I miss it whenever I am away for varying
reasons. I long for it whenever I go away for varying reasons.
These were the times I became aware of the mango tree under which
Paulo Reglus Neves Freire sat and wrote his Pedagogy of the Heart. It had
a different impact on me than the first book that had deeply influenced me. Just
from the beginning, the narrative had reawakened my longing for the karayemiş tree by creating an analogy in my mind. By the time I
finished the book, my karayemiş tree and Paulo’s mango tree had fused together.
Henceforward, karayemiş trees and mango trees would become trees for us under whose shadows we
could fit in our hearts, lives and whole beings. So did Paulo and described his
struggle and life by fitting them in the shadows of a mango tree. Though, the life of Paulo whom we recognized
and knew was a life that could only be fit in the shadow of such a special mango tree. Freire would summarize his own self as follows:
I am not a being in the physiological life system. I am a being within the
world, with the world and with others. A being who does and knows stuff,
ignores, speaks, fears, risks, dreams, falls in love, gets angry and loses
himself. I am a being that refuses to be a mere object. Against the
unresistible power accumulated by technology, I am an unsubmissive being who
knows that it is manmade.
This book of Paulo Freire, which greatly influenced me, comprises his
ideas about the concepts of science, philosophy, theory, praxis, politics,
ideology, struggle, criticism, opportunity, dialog, awakening, freedom,
equality, love, hope and alike in all his other works. Paulo shares the entire
reservoir in his heart with us under the shadow of that mango tree to which he attributes a special meaning. This
sharing which gains its meaning for me by fusing with a karayemiş tree will hopefully flourish with many other trees
through similar life experiences in different hearts and reproduce passion,
love, criticism, freedom, equality, hope, affection, peace, joy and solidarity.
His life dedicated to the liberation of the oppressed has made Paulo an
outstanding source of inspiration for all the oppressed. The influence of his
political struggle and scientific work is capable of outgrowing the shadow of a
single mango tree and overflowing towards the shadows of all trees
in the world. Understanding him is to take sides with him, to challenge him, to
discuss him, to criticize him, to exceed him and many other deeds: That which we
wanted, that which we thought of doing, that which we tried to do, that which
we might have even done.