21 Ocak 2022 Cuma

Röportaj: Eğitimsel Eşitsizlikler Yaratılıyor.

 *Ural, Ayhan. (2021). Eğitimsel Eşitsizlikler Yaratılıyor. BirGün Pazar. Röportaj. 28 Kasım. https://www.birgun.net/haber/egitimsel-esitsizlikler-yaratiliyor-367291  

Eğitimsel Eşitsizlikler Yaratılıyor*

Dr. Ayhan Ural, “Neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist eğitim politikaları ile yeniden üretilen eğitimsel eşitsizlikler, Türkiye’de hak temelli eğitim anlayışının yerine güç ve kayırma temelli eğitim anlayışı ikame edilmekte olduğunun somut göstergesidir” diyor.

Eğitimsel eşitsizlikler yaratılıyor

Y. Emre Ceren

20. Millî Eğitim Şûrası 1-3 Aralık tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenecek. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık edeceği Şûra’nın başlığı “Eğitimde Fırsat Eşitliği”. Şûra’yı ve genel eğitim politikalarını Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ayhan Ural’la konuştuk.

Sizce 1-3 Aralık arasında toplanacak 20. Milli Eğitim Şûrası eğitim emekçilerinin taleplerine ve sorunlarına yönelik bir iyileştirmede bulunur mu ve ne yapmalı?
Şûra geleneği açısından bakıldığında şûralar, genelde bütün toplum kesimlerini özelde de eğitim bileşenlerini etkileyen organizasyonlardır. Dolayısıyla her şûra çalışması, toplumsal bir beklenti ve heyacan yaratmaktadır. Ancak gözlemlediğim kadarıyla son dönemde yapılan şuralar, bu etkisinden uzaklaşmıştır. Bunun önemli bir nedeni, şuranın biçimsel yapısında yapılan değişiklikler ile şuraların iktidar tarafından araçsallaştırılmış olmasıdır. Yapısal olarak toplumun bütününü temsil etme niteliğini kaybeden eğitim şûraları, gündemleri ve çalışma süreciyle de demokratik niteliğini kaybetmiştir. Bu dönüşüm ile beraber toplanan son eğitim şûraları o eski etkisinden uzaklaştırılmıştır. Son olarak 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde toplanacağı duyurulan 20. Eğitim Şûrası da toplumda ve özellikle de eğitim camiasında beklenen heyecanı yaratmaktan uzak kalmıştır. Planlanan bu eğitim şûrası, amaç, yapı, süreç, içerik ve süre unsurları açısından da güncel eğitim sorunlarına ve eğitim emekçilerinin beklentilerine çözüm üretmekten -çözüm üretecek tartışmaların yapılması ve önerilerin geliştirilmesi- uzak kalmıştır. Dolayısıyla şuranın gündemine getirilmeyen toplumun eğitim sorunları ile eğitim emekçilerinin beklentilerine ilişkin tartışma şûra dışı ortamlarda sürdürülmeye devam edecektir.

Neredeyse her yıl değişen ve Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla da parti ideolojisinin hüküm sürdüğü bir eğitim sistemi söz konusu. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kamu yönetiminde yaşanan sorunlar eğitim sistemini de derinden etkilemiştir. Eğitim politikalarının yapımı, uygulanması ve denetimi konuları, geçiş sürecinin belirsizleştirdiği konular arasında öne çıkmıştır. Bu süreçlerdeki, bilimsellik, demokratiklik, hukukilik gibi temel nitelikler geriletilmiş veya terk edilmiştir. İktidar tarafından uygulanan eğitim politikaları genel olarak neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist ideolojilerin etkisiyle şekillenmekte ve uygulamaya konmaktadır. Bu yüzden uyum ve sürekliliği olmayan eğitim politikalarıyla karşı karşıya kalmaktayız. Eğitimin ticarileştirilmesi, dinselleştirilmesi, meslek yönelimli hale getirilmesi, bilimdışılaştırılması, antidemokratikleştirilmesi bu koalisyonun sonucudur. Toplumcu ideolojiden uzak bu politikaların özellikle alt toplumsal sınıfın beklenti ve istemlerine yanıt vermesi beklenemez. Sistem yaklaşımı, üst ve alt sistemlerin uyumuna dayandırılmıştır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle dönüştürülen eğitim sistemi de üst ve alt sistemlerle olan ilişkisi açısından değerlendirildiğinde uyumsuz ve etkisiz kalması daha iyi anlaşılmaktadır.

egitimsel-esitsizlikler-yaratiliyor-948835-1.
Ayhan Ural

Bu eğitim şûrası bilindiği üzere Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla Saray’da gerçekleşecek. Böyle bir şuradan toplumun geneline hitap edecek olumlu sonuçlar alınması mümkün mü?
Şûranın nerede yapılacağı ve kimin/ kimlerin katılacağı konusu, önemli bir konu olmamakla birlikte, gündelik politika aracına dönüştürülen sembolik bir adımdır. Ancak, önceki yıllarda kullanılan mekanın -eğitim şûralarıyla özdeşleşmiş salon- kullanılmaması, toplum kesimlerde de genel bir hoşnutsuzluk yaratan etkiye sahiptir. Bu amaçla inşa edilen şûra salonunun tercih edilmesi, kamu yönetimi geleneği açısından uygun olabilirdi.

Milli Eğitim Bakanlığı normalleşme sürecinin başından itibaren “Salgın yok, her şey olunda, okullarda münferit vakalar var” gibi beyanlarda bulunuyor. MEB’in bu ısrarlı inkâr süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kamu yönetimi pratiği açısından toplum sağlığı konusu bütün kamu kuruluşlarının önceliği olan bir konudur. Pandemi sürecinde de önceliğimiz sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşamak ve çalışmaktır. Dolayısıyla Milli Eğiti Bakanlığı, öğrenci ve eğitim emekçileri ile diğer ilgililerin sağlığını önceleyerek faaliyetlerini sürdürmelerinin koşullarını sağlayabilmelidir. Duruma ilişkin bilgilerin paylaşımında güvenilir kanıtlar sunarak tutarlı davranışlar sergilenmeli ve toplumsal destek sağlanmalıdır. Bu konudaki belirsizlik ve tutursızlıklar, önemli bir güvensizilk yaratmaktadır. Etkilili bir iletişim ve eşgüdüm kurularak konunun tarafları arasında dayanışma sağlanarak eğitim çalışmaları kesintiye uğratılmadan güvenli bir sürdürülmelidir.

Pandemiyle birlikte belirginleşen ama 2010’dan bu yana giderek artan eğitimde eşitsizlik söz konusu. Sizce “Eğitimde Fırsat Eşitliği” başlığıyla toplanan bu şûradan eğitimde eşitliğe yönelik bir karar çıkar mı ve eğitimde hem toplumsal hem de cinsiyete yönelik eşitlik nasıl sağlanır?
Eğitimde fırsat eşitliği konusu oldukça tartışmalı bir konudur. Bu konuyu sürekli gündemde tutmak ise politik kayırmacılık olarak değerlendirebilir. Özellikle 1980’lerle birlikte iktidarlar, neoliberal ideolojinin bir yönelimi olarak, hak temelli eğitimi terk ederek meritokratik bir eğitimi desteklemişlerdir. Günümüzde de aynı yönelim devam etmekte ve önemli düzeyde eğitimsel eşitsizlikler yaratılmaktadır. Eğitim eşitliği ve/veya eşitsizliği kavramı, yeni liberalizmin eşitlik/eşitsizlik söylemi üzerinden tartışılması gerekmektedir. Çünkü günümüz eğitim politikaları bütünüyle yeni liberal ideolojinin belirlediği ortam ve koşullarda üretilerek uygulanmaktadır. Dolayısıyla ortaya çıkan eğitimsel eşitsizlikler doğrudan yeni liberalizmin yaratmış olduğu sonuçlardır. Toplumsal eşitsizliklerin hem bir nedeni hem de bir sonucu olarak görülen eğitimsel eşitsizlik kavramı karmaşık bir yapıya sahiptir. Genellikle eğitime erişim olanağı üzerinden ele alınan eğitimsel eşitsizlik kavramı, eğitimin içerik ve biçimi ile de ilgili bir kavramdır. Genel olarak eşitsizliğe, özel olarak da eğitimsel eşitsizliğe, farklı felsefe, ideoloji ve politik yönelimlere göre değişik anlamlar yüklenmektedir. Eğitim eşitsizlikleri, doğrudan ve/veya dolaylı olarak toplumsal sınıf kökenli eşitsizliklerdir. Toplumsal sınıfa dayalı eğitimsel eşitsizlikler, bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye düzeylerine göre tasnif edilerek erişim ve okullaşma ölçütlerine dayalı olarak karşılaştırılabilir. Bugün uygulanan neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist eğitim politikaları ile yeniden üretilen eğitimsel eşitsizlikler, Türkiye’de hak temelli eğitim anlayışının yerine güç ve kayırma temelli eğitim anlayışı ikame edilmekte olduğunun somut göstergesidir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Teşekkürlerimi sunuyorum, dayanışmayla.

Röportaj: Çocukların Bilinci Ele Geçiriliyor

 

*Ural, Ayhan. (2021). Çocukların Bilinci Ele Geçiriliyor. BirGün Gazetesi. Röportaj. 9 Aralık. https://www.birgun.net/haber/cocuklarin-bilinci-ele-geciriliyor-368626

 

Çocukların Bilinci Ele Geçiriliyor*

Şûra’da alınan kararları değerlendiren Dr. Ural “Çocukların bilinçlerini ele geçirmek isteyen koalisyon gözler önüne seriliyor” diyor. Ural, Erdoğan’ın ‘Öğretmenliği kariyer mesleği yapacağız’ sözlerine ilişkin ise “Öğretmenlik açısından sorunlu” ifadelerini kullanıyor.

Çocukların bilinci ele geçiriliyor

Mustafa KÖMÜŞ

Milli Eğitim Şûrası 7 yıl aradan sonra geçen hafta gerçekleşti. Birçok sendikanın katılmadığı Şûra’da alınan kararlar içerisinde okulöncesinde din eğitimi zorunluluğu oldukça tartışıldı. Eğitimciler bu kararın çocukların gelişimi açısından uygun olduğunu söylerken Milli Eğitim Bakanı da uygulamak zorunda olmadıklarını aktardı.


Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ayhan Ural’la Şûra’da alınan bu kararı ve etkilerini konuştuk. Ural, “Din eğitiminin okulöncesi düzeyde düşünülmesi, önerilmesi ve kabul edilmesi ise hiçbir şekilde tartışılmayacak bir konu. Bu yönelim neoliberal ve neomuhafazakâr ideolojilerin rahatça ortaklaştıklarını gösteren özgürleşme karşıtı bir yönelimdir” diyor.

20. Milli Eğitim Şûrası’nın toplanma biçimi oldukça tartışıldı, hatta Eğitim Sen ve Eğitim İş gibi sendikalar katılmadı. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Normal koşullarda yapılacak her yeni toplantı öncekilerin eksiklik ve aksaklıkları giderilerek yapılır. Son eğitim şûrasının düzenlenmesi süreci, her ne kadar mevzuata uygun hale getirilmiş olsa da geleneğe uygun olarak gerçekleştirilmedi. İki-üç aylık kısa bir sürede yapılan bu toplantı, bir eğitim şûrası olmaktan çok çalıştay olarak değerlendirilebilir. Türkiye eğitim sisteminde şûralar önemli bir işlev görmüştür. 1960’lı yıllarda kurulan Devlet Planlama Teşkilatıyla başlatılan planlı kalkınma hamlesi, eğitim şûraları için önemli bir katkı sağlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasıyla şûra süreci gelenekten de tamamen koparılmış ve yapılan yasal düzenlemelerle yeni bir biçim almıştır. Şûranın üye yapısı ve katılımcılarına ilişkin yapılan değişiklikler, şûranın bilimsel ve demokratik niteliği üzerinde de etkili olmuş ve son iki şûrayı daha çok davetli katılımcıların yer aldığı homojen grup toplantısına dönüştürmüştür. Böylece şûraların doğal bileşeni olan bazı örgütler son toplantıya katılmama kararı alarak demokratik tepkilerini ifade etmişlerdir. Bu durum toplantının sınırlarını daraltarak iddiası ve etkisini de önemli derecede azaltmıştır. Genel olarak eğitim şûraları, eğitim politikası bilimi alanında yapılan çalışmalardır. Türkiye’de son dönemde eğitim bilimleri alanında yer alan eğitim politikası, yönetimi, teftişi, planlaması ve ekonomisi bilim dallarına yapılan müdahaleler, uzman yetiştirme ve istihdamı konusunda yeni sorun alanlarıdır. Dolayısıyla toplumun, eğitim politikası biliminin kimliği, konuları ve yöntemine hâkim uzman gereksinimini karşılamak için ivedi olarak akademik altyapısı uygun olan üniversitelerin lisansüstü programlarında eğitim politikası uzmanı yetiştirme programları açılmalıdır. Ayrıca yetiştirilen eğitim politikası uzmanlarını istihdamı için de kamu yönetimi alanında uygun kadrolar tahsis edilmelidir.

Özellikle okulöncesinde din eğitimi kararı oldukça tartışıldı. Siz bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benzer hamleler bir önceki şûrada da yapıldı. Bu tür kararların biçimsel yönü herhangi bir şekilde mevzuata uydurulabilir. Nitekim de öyle yapılıyor. Ortada biçimsel bir sorun gözükmüyor. Ancak özellikle şûranın anlamına uygun kısmı olan bilimsel ve demokratik bir tartışmanın yapılmaması sorunlu bir durum. Bir eğitim bilimci olarak din eğitimin örgün temel eğitimin öğretim programında yer verilmesinin sakıncalarına ilişkin geniş bir alanyazının varlığından haberdarım ve bu bilimsel gerçekliğe katılıyorum. Bu konunun okul öncesi düzeyde düşünülmesi, önerilmesi ve kabul edilmesi ise hiçbir şekilde tartışılmayacak bir konu. Bu düşüncemi, bilimci kimliğimle çocuktan yanalık ve çocuğun üstün yararını gözetme sorumluluğumla ifade ediyorum. Bu yönelim neoliberal ve neomuhafazakâr ideolojilerin rahatça ortaklaştıklarını gösteren özgürleşme karşıtı bir yönelimdir. Bu tip istem ve uygulamalar, çocukları kendilerine ait olarak gören, onların bilinçlerini ele geçirmek isteyen farklı ideolojlere sahip istismarcıların koalisyonunu gözler önüne sermektedir. Oysa bilimsel çalışmalar, çocuğun coşkulu bir çocukluk süreci geçirmesini sağlayacak yaşantıların içinde neler yer alabileceğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bunun dışına çıkarak çocuk gönencinin engellenmesi, çocuklara olduğu kadar topluma ve insanlığa da zarar vermektedir. İktidarların bu tür gündemlerle toplumsal ayrışmalara yol açmak yerine, çocukların olduğu kadar bütün toplumun beklentisi olan hak temelli eşitlikçi bir eğitim anlayışını benimsemek ve yaşama geçirmeye yönelmesi gerekmektedir.

cocuklarin-bilinci-ele-geciriliyor-953158-1.
Dr. Ayhan Ural

Şûra’nın başlığı ‘fırsat eşitliği’ydi. Alınan kararları düşününce bu başlıkla uyumlu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Eğitimde fırsat eşitliği kavramı çok sorunlu bir kavram olarak bilinir. Aslında eğitimsel eşitsizlikleri perdelemek için kullanılan bu kavram daha çok neoliberal eğitim politikalarının yarattığı eşitsizliklere koşut geliştirilmiştir. Dolayısıyla ideolojik bir nitelik taşıyan eğitimde fırsat eşitliği tartışmaları, sınıf temelli yapılarak eşitsizliklerin kaynağına inmek yerine eğitimsel eşitsizlikler popülist ve meritokratik söylemlerle geçiştirilir. Son şûranın sonuç bildirisinden anlaşıldığı gibi konu derinlikli bir ele alış biçiminden uzak, yüzeysel yaklaşımlarla değerlendirilmiştir. Eğitim politikalarının yapımı ve uygulamasında etkili ve yetkili olan yirmi yıllık bir iktidarın, yaratmış olduğu eğitimsel eşitsizliklerini alelacele topladığı şûraya eğitimde fırsat eşitliğini gündem yapması ise ilginç bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu süreçte, eğitim piyasalıştırılmış, bütüncül temel eğitim paramparça edilmiş, eğitim niteliksizleştirilerek tescil edilmiş, öğretim programları ve eğitim ortamları dinselleştirilmiş, toplumsal sınıf temelli eğitimsel ayrışmalar gerçekleştirilmiştir. Bütün bu uygulamaların sonucu olarak yeniden üretilen eğitimsel eşitsizlikler sürüp giderken iktidarın böyle bir gündeme ilişkin aldığı kararlar da ortadır. Her bir karar şûra mantığı ve anlayışıyla ilişkisiz, doğrudan icranın yetki ve sorumluluğu alanındadır. Yapılmalı, edilmeli, giderilmeli, çözümlenmeli şeklinde karara bağlanan konular, bir talimat, yönerge, yönetmelikle kolaylıkla sonuçlandırılabilecek konulardır. Oysa, şûraların gündemi ve tartışmaları, ele alınan konuların felsefesine, ideolojisine, toplumsal etkilerine dönük olmalıdır.

***

Öğretmenlik zaten uzmanlık gerektirir

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği ‘Öğretmenliği bir kariyer mesleği yapacağız’ sözleri ne anlama geliyor?

İktidarın öğretmenlik mesleğiyle bu denli ilgilenmesi tam bir politik kayırmacılık örneği olarak değerlendirilebilir. Son dönemlerde iktidarın öğretmen ve öğretmen örgütleriyle katsayı ve öğretmenlik mesleği üzerinden kurmuş olduğu patronaj ilişkisi, ilginç bir şekilde muhalefetinde de desteğiyle öğretmenlerin aleyhine bir sonuç doğurmuştur. Son dönemde önemli düzeyde yoksullaştırılan, vasıfsızlaştırılan, güvencesizleştirilen, etkisizleştirilen öğretmen; özel kanun, kadro ve katsayı retoriğiyle kontrol altında tutulmaktadır. 

Oysa öğretmenin ekonomik koşullarının düzeltilmesi önünde hiçbir yasal engel yoktur. Yönetsel -bürokratik ve idari- küçük müdahalerle öğretmenin yetiştirilmesi ve istihdamına ilişkin sorunları çözülebilir. Örneğin, öğretmen maaşlarının düzenlendiği 657 sayılı yasada yapılacak düzenlemelerle mevcut derece ve kademe sistemi üzerindeki sembolik farklar gerçekçi bir düzeye çekilirse uzmanlık veya kariyer basağı gibi yapay söylemlerin bir anlamı kalmaz. Böylece her kademe ve derecenin öğretmene sağlayacağı ekonomik artış, eşitlik ilkesine uygun olarak çalışma barışına da yansımış olur. Bu küçük düzenlemeyle bile öğretmenlik meslek kanununa yönelen ilgi ve istem de ortadan kalkacaktır. Yapay gündemlerle politik kayırmacılık yapmak yerine, temel yönelim öğretmenlik mesleğinin özgürlük sorununa yönelmek olmalıdır. Öğretmen özgürlüğü, yetiştirilme, istihdam ve çalışma koşulları süreçleriyle doğrudan ilişkilidir. Öncelikle, öğretmenin iktidarın öğretmeni olması yerine, öğrencinin / çocuğun / insanlığın öğretmeni olabilmesi sağlanmalıdır. Öğretmenin pasif aktarıcı teknisyen öğretmen statüsü, entelektüel dönüştürücü öğretmen statüsüne taşınabilmelidir. Böylece aydınlanmacı ve bilimci kimliğiyle öğretmenin, bilimsel, laik, demokratik, kamusal eğitimi savunma, koruma ve taşıma işlevi desteklenmiş olur. Öğretmenlik tek başına gerekli bütün yeterlikleri bünyesinde barındıran unvandır. Öğretmen unvanının önüne veya arkasına konulacak sıfatların bir belirlemeden öte anlamı yoktur. Örneğin aday öğretmenlik bir statü olmayıp, mesleğe giriş sürecini betimleyen bir kullanımdır. Bu süreci kalıcı kılmak olanaklı olamayacağı için bir statü olarak tanımlamak anlamsızdır. Uzmanlık statüsü de öğretmenlik açısından sorunludur. Öğretmenlik, uzmanlık gerektiren bir iş, uğraş ve/veya meslek olması nedeniyle uzmanlığı bünyesinde barındırmaktadır. Böyle bir ayrım, öğretmenliğin doğasına aykırı olacaktır. Öğretmen her koşulda kendisinden beklenen -tanımlanan- eylemi yapabilecek yeterlikte yetişmeli ve istihdam edilmelidir. Sembolik bir ifade -unvan- olan başöğretmenliğe bir statü yüklemek de benzer şekilde gereksiz ve sorunlu bir yönelimdir. Dolayısıyla bütün bu yönelimleri, öğretmenlik mesleğini geliştirme ve özlük haklarını geliştirme kaygısına dayandıran yaklaşım baştan sona sorunludur. Biran önce açlık ve yoksulluk sınırına hapsedilmiş öğretmenleri, konut ve araba edindirme, ek göstergelerini artırma, statülerini yükseltme, özel yasa çıkarma gibi politik kayırmacılık araçlarıyla oyalamadan vaz geçilmeli ve onlara öğretmenliklerini yapabilecekleri koşullar sağlanmalıdır.

20 Ocak 2022 Perşembe

Hayat Bilgisi Öğretmenleriyiz

 *Ural, Ayhan (2018). Hayat Bilgisi Öğretmenleriyiz. Mektepli Gazete. 23 Kasım. https://www.mektepligazete.com/haber/detay/Hayat_bilgisi_ogretmenleriyiz

 

Hayat Bilgisi Öğretmenleriyiz*

 

hani, me fâ î lün fe i lâ tün fâ i lüne uydurmamız istenirken de sorgularız ya faili

x’in, y’nin yalnız bırakılmasına direnir de ısrar ederiz ya dayanışma için

hani, bir kedimiz olmazken bile kuşun kanadındaki sevgiyi duyumsarız ya

hani, bütün oyunları oynarız ya okulda

bütün notalara basarız ya

şeker de yiyebilsin diye çocuklar

barışın ellerinden tutup al beni sevecenliğine dediğinde her defasında çocukluk

paylaşıp yaşayarak yaşamı

duyumsarız ya öğretmenliğimizi

işte o zaman da her zamanki gibi

hayat bilgisi öğretmenleriyiz

Eğitimi bir özgürleşme ve bilinçlenme pratiği olarak anlıyor ve savunuyorsak ideolojik aygıt olarak kullananlara karşı; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Eğitim ortamlarında demokratik bir iklim yaratarak direniyorsak hegemonyanın her türlüsüne, hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Üstün yararını gözeterek koruyorsak çocukları dizginsiz her türünden çocuk sömürücülerinin; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Temel yaşam becerilerini desteklediğimizi düşünüyorsak öğrencinin; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Çocuğun yanında -öğrenenden yanalık- olarak belirliyorsak konumumuzu; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Öğrenenin öğretmeni olarak karşı koyuyorsak iktidarın öğretmeni olma baskısına, hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Aydınlanmacı bir anlayışla karşı koyuyorsak her türlü karanlığa; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Okulu -dersliği-, bir özgürleşim alanına dönüştürüp, özne-özne anlayışıyla yaşıyorsak, özyönetim ve özdenetimde ısrar ediyorsak; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Her türlü ayrımcılığa, dışlamaya, ötekileştirmeye, uygun eylemselliklerle direniyorsak,

Her ne kadar bizleri, matematikçi, fizikçi, sınıfçı*, müzikçi, bedenci**, şucu, bucu gibi anlamsız bir tasnifle etiketleseler de her zaman gerçekte hepimiz her hangi bir branşa hapsedilmeyi reddeden hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Dersliklere hapsedilen öğretmenler olmayı reddeden, her koşulda toplumsal değişim ve dönüşümü gerçekleştirme bilinç ve eylemliliğindeki toplumsal önderler olarak, hayat bilgisi öğretmenleriyiz. Eğitimin piyasalaştırılmasına karşı hak temelli eğitimi savunmaya devam eden hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Ticari okulun karşısında içi boşaltılmaya çalışılan devlet okulunu savunan hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Neoliberal eğitim politikalarıyla baskı altında tutulmaya çalışılan teknisyen öğretmen olmak yerine, öğretme özgürlüğünü savunan hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Egemen ideolojilerin öğretim programları ve ders kitaplarıyla yapılan sınırlandırmaları aşan hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Öğretmenliği bir hegemonya aracı olarak kullanmayan, onu tutkulu bir mücadele olarak yaşayan hayat bilgisi öğretmeniyiz.

Önünde bir yığın örneği olan, bütün öğretmenler, hepimiz; hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Evet, istisnasız hepimiz, hayat bilgisi öğretmeniyiz.

Başta, Başöğretmen Mustafa Kemal, Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Fakir Baykurt, Aysun Karalar, Burçin Uysal öğretmenler ve binlerce diğerleri gibi hepimiz hayat bilgisi öğretmenleriyiz.

Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler

* Ural, Ayhan (2023). Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler. Eleştirel Pedagoji Dergisi. Sayı: 74 . http://www....