*Ural, Ayhan.(2012). Kedinin Kutudaki Hali ve Kutudaki Koyunun Sahibi. Birgün Gazetesi. 12 Aralık.
http://www.birgun.net/sunday_index.php?news_code=1355044595&year=2012&month=12&day=09
Türkiye üniversiteleri özellikle 1980’li yıllarla birlikte bir yasal düzenlemenin -YÖK- etkisinde kalarak evrensel
üniversitenin amaç, yapı, süreç ve ikliminden hızla uzaklaşmıştır. Üniversite -akademi dünyası- bütün ilgi ve
enerjisini ilgili yasaya ve onun her yeniden yapılandırılma girişimine yönelterek temel işlevini terk etmiştir. İlk
çıkarıldığı haline ve geçirdiği bütün değişiklikleriyle ilgili yasaya yapılan bütün eleştiriler, üniversitenin
özgürlük ve özerkliğini ortadan kaldırdığı noktasında birleşmektedir.
1981 yılında çıkarılan yasanın ilk haline de
bugüne kadar yapılan periyodik değişikliklerle ulaşılan son haline de aynı temel eleştiri yöneltilmektedir. Bu
genel karşı çıkışın bir sonucu olarak üniversitenin özgürlüğünü ve özerkliğini yok eden ilgili yasanın
kaldırılması -yeniden düzenlenmesi- 1980’li yıllardan sonra seçime giren bütün partilerin seçim bildirgesinde yer
almasına rağmen hiçbir hükümet seçim öncesi beyanına uygun davranmamıştır. Bütün hükümetler, özgürlük ve
özerkliğinden yoksun bırakılan üniversiteyi bir ideolojik aygıt olarak kullanma eğilimi göstermişlerdi. Kısıtlı bir
kitlenin direnişinin dışındaki toplum kesimlerince kanıksanan bu kullanım, bugün itibarıyla Türkiye’de
üniversitenin özgürlük ve özerklik sorununu toplumsal, kültürel ve etik bir soruna dönüşmüştür.
Son dönemlerde
ilgili yasayı yeniden yapılandırmak isteyenlerin -politikacı, bürokrat, bilimci, yatırımcı vb.- büyük bir kısmı,
tartışmalı olan bu yasanın egemen olduğu zaman diliminde -31 yıllık süre- özgürlük ve özerkliğinden yoksun bir
üniversite ikliminde yetişmişlerdir. Dolayısıyla öğrencilik ve çalışma yaşamları boyunca üniversite özgürlüğünü
ve özerkliğini deneyimlememiş olanların, üniversitenin evrensel, kuramsal ve tarihsel niteliğini savunmalarını
beklemek iyimserlikten öteye geçmeyecek boşuna bir beklenti olacaktır. Diğer yandan bu büyük kitlenin içinden
üniversite kavramını anlamaya ve savunmaya kalkanlar olduğunda da onlara yöneltilen en masum eleştiriyse,
romantik bilimci oldukları yönündedir. Bu kitlenin, başlangıçtan bugüne kadar ilgili yasaya ilişkin yaptıkları
değişiklik önerilerinin tamamı, yeterince anlayamadıkları üniversitenin özgürlük ve özerkliğinin dışındaki
konularla ilgilidir.
NEO-LİBERALİZMİ 'KAVRAMAK'
Açık ve örtülü bir şekilde daha çok üniversitenin toplumsal sahipliğini ele geçirme düşüncesine dayandırılan
değişiklikler, aşama aşama amacına da ulaşmaktadır. Son dönemde -2012- tartışmaya açılan ve başlangıçtan beri
yapılan eleştirileri haklı çıkaran bir anlayış ve ciddiyetle hazırlanan metin de öncekiler gibi üniversiteyi küresel
neoliberalizmin kavrayışına uygun olarak toplumsal sahipliğinden kopararak piyasalaştırılmasına katkı
sağlayacak bir gündem oluşturmak amacı taşımaktadır.
ANKARA YÖK'ÜNE BAK!
Açık bir sahibi olmayan, bütünüyle kamusal bir üniversite olgusunu ortadan kaldırma anlayışıyla hazırlanmaya
çalışılan ilgili metin örtülü olarak, içerdiği önermeleriyle mevcut yasaya olan direnişi tamamen ortadan
kaldırmayı ve iktidar ile bilim arasındaki tarihsel mücadeleyi iktidar lehine çevirmeyi amaçlamaktadır. İlgili
metinde gizlenerek görünmesi önlenmeye çalışılan derin düşüncenin üzerinde açık bir şekilde görünen mesaj ise
Avrupa Birliğinin üniversite algısını sembolize eden Brüksel’in YÖK’üne koşut bir yeni Ankara YÖK’ünün
oluşturulmasıdır. Bunu mevcut YÖK’ün adını TYÖK olarak değiştirmeyle sağlanacağını açıklamaya kalkmak
ise başlı başına bir düzey sorunudur. Üzerinde akademik bir tartışma yapılamayacak kadar sığ bir anlayışla
üretilen metin, bütün ayrıntılarıyla meşgul olunmadan yalnızca dayattığı ilkeler bağlamında kısa bir
değerlendirmeyle reddedilmesi gereken bir nitelik göstermektedir.
Üniversiteyi amaç, yapı, süreç ve iklim
boyutlarıyla çeşitlendirmeyi amaçlayan önerilerin dayandırıldığı çeşitlilik ilkesinin, üniversitelerdeki mevcut
eşitsizlikleri derinleştirerek üniversiteler arasındaki nitelik farkını kabul edilebilir farklılıklarının dışına
çıkartacağı kolayca anlaşılabilir. Türkiye’de son yıllarda sosyal devlet anlayışının hızla terkedilmesine koşut
olarak kamu yönetimi anlayışı da yeni kamu yönetimi anlayışına -kamu işletmeciliği- evrilmiştir. Bunun bir
sonucu olarak kamu yönetimi alanındaki değişim çalışmalarında işletme yönetimi alanına ilişkin kavramların
kullanılmasında hiçbir sakınca görülmemiştir. İlgili metindeki hesap verilebilirlik ilkesiyle de üniversite
eylemleri işletmecilik faaliyeti olarak kabul edilmiş ve bunun sonucu olarak üniversite kavramı evrensel
bağlamından koparılmıştır.
ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ AMA NASIL?
Üniversitenin temel bileşenlerinden biri olan bilimcilerin, günümüzde üniversite çalışanı olarak adlandırılması
ise önemli bir kavram yanılgısına yol açmıştır. Bu kavram yanılgısıyla bilimci ve bilimsel üretim sürecinin
anlaşılması engellenmiştir. İlgili metin bu ve benzeri konularda birçok yanılsamayı içermektedir. Örneğin ilgili
metinde üniversiteye ilişkin bir başka yaşamsal konu olan üniversitenin özerkliği konusundaki önermeler,
özerklik kavramının basit bir sözlükteki anlamıyla dahi çelişmektedir.
Üniversitenin yönetim ve denetimini
üniversite dışındaki güç odaklarıyla paylaşmak ve bu güç odaklarına devretmek, özerklik kavramını tamamen
ortadan kaldıracaktır. Özerklik kavramını az, orta ve çok şeklinde sıfatlarla derecelendirilemez. Özerklik ya
vardır ya da yoktur. İlgili metinde, iktidar ve sermayenin uzlaştırılarak üniversitenin yönetimi, üniversite
bileşenlerinin elinden alınmasına yönelik önerilere yer verilmiştir. Ayrıca bu model üniversitenin özerkliği
başlığıyla sunulmuş olması ise metnin alanyazınla ilişkisini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Akademik
özgürlük ve özerklik konusunda basit bir taramayla ulaşılabilecek kuramsal çalışmalar ile uluslararası sözleşme
metinlerinden konuya ilişkin yeterli bilgi sağlayabilme olanağı varken böyle bir yol izlenmemiş olması ise ilgili
metnin tamamına yansıyan ayrı bir tartışma konusudur.
Bir CEO ne düşünür?
Bir bilimci olarak ilgili metinde önerilen üniversitenin CEO’suyla kendini hâlâ bilimci sanan bir üniversite
çalışanının aşağıdaki iletişimi düşünmekteyim.
CEO: Performansını değerlendiriyorum, bu yıl ne yaptın, ne ürettin?
Kendini hâlâ bilimci sanan bir üniversite çalışanı: Sevgili CEO’m, bu yıl kutudaki Schrödinger’in kedisinin
durumuyla Küçük Prens’in kutudaki koyununa olan sevgisini düşündüm ve hâlâ da düşünmekteyim.
CEO: …
Ne düşünmektedir CEO? diye düşünmekteyim.
Lütfen birlikte düşünelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder