1 Kasım 2013 Cuma

Yarışmacı Eğitim Anlayışının Eleştirisi

*URAL, Ayhan. (2004). Yarışmacı Eğitim Anlayışının Eleştirisi. Üniversite ve Toplum. Cilt:4. Sayı:1. www.universite-toplum.org

AMAÇ 
Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Türk Eğitim Sisteminde ön plana çıkarak -çıkarılarak- bireysel ve toplumsal yaşamı önemli derecede tehdit eden “yarışmacı eğitim anlayışı”nın sonuçlarını tartışmaya açmaktır. Bir toplumdaki egemen eğitim anlayışı, o toplumda yalnızca yaşanılan zamanı değil yaşanılacak zamanları da etkileyebilmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, egemen eğitim anlayışı olarak kabul edilen “yarışmacı eğitim anlayışı”na ilişkin çözümleme, bireysel ve toplumsal geleceğe yansıtılarak yapılmaya çalışılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için konuya ilişkin literatüre olanaklar ölçüsünde ulaşılmaya çalışılmıştır.

YARIŞMACI EĞİTİM ANLAYIŞININ DAYANAKLARI VE AMAÇLARI
Yarışma gereksinimi, A.Maslow’un gereksinmeler hiyerarşisinde, değer gereksinmeleri başlığı altında, kazanmak, rekabet etmek, onaylanmak ve kabullenilmek gereksinimleriyle birlikte yer almaktadır. Ancak, A.Maslow insan gereksinimlerini bir bütün olarak değerlendirmiş ve zirveye de kendini gerçekleştirme gereksinimini koymuştur. Konuya ilişkin araştırmaları sonucunda, kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ile kendini gerçekleştirmeye götüren davranışları belirlemeye çalışmıştır.
Kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye götüren davranışlar, çalışmanın sonuç başlığı altında sunulacak ve yarışmacı eğitim anlayışından geçirilen bireyin özellikleriyle örtüşme düzeyi, cevaplanması istenilen bir soru olarak tartışmaya açılacaktır.
Yarışmacı birey, gerçekleştiremediği bireyselleşme ve toplumsallaşma yetersizlikleriyle başkalarına sınırsız bir kullanım kolaylığı sağlayacağından, herkesin yarışmacı yapılması doğrudan ve dolaylı uygulamalarla gerçekleştirilmeye çalışılır. Her yarışmada doğal olarak kazanan bir veya birkaç kişi olurken, diğerlerinin tamamı kaybetmektedir. Kaybedenlerin olayı anlama ve yorumlamalarına fırsat vermeksizin yeni yarışma süreçleri tasarlanarak yeni cazibe unsurları yaratılmaktadır.
Yarışmacı eğitim anlayışı, başlangıçta herhangi bir olumsuz eleştiri yapılamayacak kadar masum amaçlarla kendine yaşam alanı yaratmayı hedeflemektedir. Bu anlayış, başlangıçta bireyin farklılık, yeterlik ve olanaklarını kullanarak kendini ifade edebilmesini gerçekleştirmeyi, açık bir hedef olarak ortaya koymaktadır. Ancak, bireyi diğerlerinin yetersizliklerinden yararlanarak öne çıkartmayı da görünmez bir amaç olarak benimsemiş olması, bu anlayışın yaratacağı olumsuzlukların kaynağını oluşturmaktadır. Bireyselleşmeyi destekler ambalajlarla sunumu yapılan “yarışmacı eğitim anlayışı” bireyselleşmeyi yok ettiği gibi toplumsallaşmanın da önemli bir engeli olarak ifade edilebilir.
Varlıklarının temel dayanağı olarak gördükleri “yarışmacı eğitin anlayışı”nı uygulamaya koyanlar, bu amaca ulaşmak için ise eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafları -öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler, veliler, politika üretenler, istihdam edenler vb.- kendi anlayışlarını benimseyerek yaşatacak ve bağlılıklarını sağlayacak etkili araçlar kullanmaktadırlar. Bu araçların ortak özelliği, yarışmanın doğal sonucu olan kazanmaya dönük sunulan ödül adı altındaki ayrıcalıklardır. Bu ayrıcalıklar her zaman kazananı mutlu kılıyor görünse de kazananın üstleneceği rol, bu anlayışın sahiplerinin esiri olmaktan öteye gidememektedir. Doğaldır ki ikinci adım olan ve kaybedenlere de kazanacakları duygusunu ve ulaşacakları ayrıcalıkları daha belirgin bir şekilde öğütlemek, anlayışın sigortası niteliğindedir.
Freire (2003) de benzer bir yaklaşımla, kendilerine dayatılan edilgen rolü ne kadar kapsamlı bir şekilde kabul ederlerse dünyayı nasılsa öyle benimsemeye, kendilerinde yığma malzeme halinde biriktirilen kısmi bir gerçeklik görüşünü kabule o kadar yatkın olacakları eğitim anlayışını bankacı eğitim modeli olarak tanımlamaktadır. Freire (2003) göre bu modelle, bireyler -öğrenciler- kendilerine yüklenen yığma malzemeyi istiflemekle ne kadar meşgul olurlarsa, dünyanın dönüştürücüleri olarak müdahale etmeleri halinde oluşacak eleştirel bilinçlerini o kadar güdük bırakmak amaçlanmaktadır. Freire, bankacı eğiti modeline karşı, bireyin özgürlüğünü ve yetkinliğini temele alan problem tanımlayıcı eğitimi modelini önermektedir.
Her toplumdaki egemen eğitim anlayışının amaçlarının gerçekleştirildiği örgütler olarak bilinen okulları, mücadelesinin merkezine oturtan Illich (2000), okulsuzlaştırılmış eğitimin anlayışını geliştirerek soruna köklü bir çözüm önermiştir.
Russell (1981) ise eğitimde yarışçılığın en zararlı yönlerinden birinin, özellikle en iyi öğrencilileri aşırı eğitime yöneltmek olarak belirmiştir. Bunun da öğrencilerin hayal güçlerine, zekalarına ve hatta sağlıklarına zarar vereceğine dikkat çekmektedir. Eğitimde yarışçılık giderek, bilim sevgisi, araştırma hevesi ve zihinsel girişkenliğin yok edildiği, öğrenme sevgisinin yitirildiği bir eğitim anlayışına dönüşebilir.
Oysa, öğrenci ve öğretmenlerin okula sevinçle gelmelerini sağlayacak en önemli etkenlerden birisi ve belki de birincisi tarafların bu eğitim ortamında yaratıcılıklarını değerlendirme fırsatı bulabileceklerine olan inançlarıdır(Eşme 2004).
Bireyi edilgen kılan, sürekli bilgi yüklemeye dönük olan bu anlayış, istenilen bilgileri istenilen zamanda olduğu gibi ifade edenlerin başarılı sayıldığı “görünür” sayıltıya dayandırılmıştır. Oysa burada “görünmeyen” -açıklanmayan- gerçek sayıltının bireyin sürekli edilgen -bağımlı- tutularak kontrol edildiği gerçeğidir. Edilgen kılma, bağımlılık ve kaygı yaratma, güven verme gibi saklı eylemlerin gerçekleştirilmesi bu eğitim süreci içerisinde sıklıkla tekrarlanan yaşantılara serpiştirilmiş ve uygulanmaktadır. Bu gerçeğin açıklanması doğal tepkilere yol açacağından, en etkili yol olarak “yarışmacı eğitim anlayışı” bireyin sistem içerisinde var olabilmesine koşut gösterilmektedir.
Bağımlılık, bireyin değerlerine aykırı hareket etmesine, bireyi giderek daha denetimsiz takınaklı hale getirip kontrolünü eline alan ve bireyin karşısında güçsüz kaldığı bir süreçtir(Schaef 1997:26). Burada sözü edilen bağımlılık, bireyin salt eğitim istemiyle sınırlı kalmayan, aksine bütünüyle yaşam sürecini etkisi altına alan bir özellik gösterir. Oysa her bireyin yaşamı, özgür kararların alınmasını gerekli kılacak sayısız özel yaşantılardan oluşan benzersiz bir süreçtir. Yaşam sürecinde yer alan doğal bağımlılıklar dışındaki bağımlılıklar, bireyin kendi yaşamını tamamen ortadan kaldırmaya varabilecek sonuçlar da doğurabilmektedir. Genel olarak çağdaş eğitim yaklaşımları, bireyi bu bağımlılık sürecinin dışında tutarak korumayı hedefler. Bağımlılıkların çokluğu, doğal olarak bağımsızlığı azaltacağından, “yarışmacı eğitim anlayışı” savunucu ve uygulayıcıları bu aracı etkin bir şekilde kullanmaktadırlar.
Bireyi ve toplumu kontrol etmenin bağımlılıklarla olan ilintisi, “yarışmacı eğitim anlayışı” mensuplarını yeni arayışlara sürüklemektedir. Bu ilişki, ne kadar çok bağımlılık, o kadar çok, o denli kolay ve o kadar etkin kontrol şeklide de formüle edilebilir. Bu yüzden, özgünlüğün yok edildiği, üyelerinin temel yeterlik ve özellikleri oldukça yüksek oranda birbirine benzetildiği toplumların, kaliteli bir yaşam yaratma arzuları da başarısız olmaktadır.
“Yarışmacı eğitim anlayışı”nın yok ettiği en temel özellik, bireyde sorgulama, anlama, anlamlandırma, merak etme, yaratma, eleştirme, güven duyma, hayal kurma, isteme, paylaşma gibi temel insani değerlerin gelişiminin engellenmesidir. Bu yok oluş, “yarışmacı eğitim anlayışı” savunucularınca bir kazanım olarak değerlendirilir. Martin (1998) bu özellikleri kazandıran eğitim uygulamalarının, bireyi yaşamın katımcısı olmaktan uzaklaştırıp yaşamın gözlemcisi yaptığını ifade etmektedir. Oysa, merak eden, sorgulayan, anlayan, anlamlandıran, yaratan, eleştiren, kendine güvenen, hayal eden, isteyen, paylaşan vb. özelliklere sahip birey, kesinlikle kontrol altına alınamayacaktır. Bu özelliklere sahip birey, bireysel ve toplumsal yaşama ilişkin tüm kararları, kendi yeterliklerine dayalı alma gücüne sahip olacaktır. Bağımlılıkları, doğal -zorunlu- bağımlılıklarla sınırlı olan birey, kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılama yolunda önemli adımlar atabilmiş demektir.
Eğitim bireyselliğe, farklılaşmaya önem veren bir değerlendirilmeyle verilirse birey, uyumluluğunun yanı sıra kişiliğine, kendini gerçekleştirmeye yönelik yaratıcı boyutlar ekleyebilecektir(Kasatura 1998:134).

SONUÇ
Genel olarak bakıldığında “yarışmacı eğitim anlayışı” bireyi yarıştırarak, toplumsal yaşama karıştırmamayı hedefleyenlerin kullanabilecekleri -kullanabildikleri- yasal bir araç olarak tanıtılmaktadır. Üyelerinin toplumsal kararlara katılmadığı toplumlar, bir takım güç odaklarının egemenlikleri altına girer ki bu da o toplumları demokrasiden kolayca uzaklaştırır.
Yukarıdaki açıklamalarda göstermektedir ki bu anlayışın dayattığı “yarışma”, düpedüz “karışma” yönergesidir. Sorgulamayan, anlamayan, anlamlandırmayan, üretmeyen, paylaşmayan, istemeyen, hayal kurmayan bireylerin oluşturduğu “karışmayan” bir toplum, en kestirme yol olarak “yarışmacı eğitim anlayışı” ile yaratılabilir. Bunun içindir ki; bu anlayışı tehdit eden yaklaşımların tümü ile bunların savunucuları, potansiyel düşman olarak algılanmaktadır.
Böyle bir eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamına yakını, “yarışmacı eğitim anlayışı”nın gerekliliğini alabildiğince savunurlarken, bu anlayışın dayanak ve sonuçlarını tartışmaktan dahi kaçınmaktadırlar. Gerçekte amaçlanan da budur. Tüm tarafların dikkati yarışmaya, ödüle ve rakibini yok etmeye yoğunlaştırılmıştır. Morin’in (2003) de belirttiği gibi egemen doktrinler ve ideolojiler, inanlara kanıt ve diğerlerine yasaklayıcı korku sunan güce sahiptir.
Çağdaş toplumlar güçlerini üyelerinin farklılıklarından alırlar. Bu farklılıkları bir zenginlik olarak görüp desteklemek çağdaş eğitim anlayışının kazandıracağı bir yeterliktir. Bu gerçeği benimseyen toplumlar, üyelerinin edilgen olmalarını istemek yerine onları edilgen kılan unsurlarla kıyasıya bir mücadelenin içindedirler.
Her bireyin eşsiz bir zenginlik kaynağı olarak kabul edildiği toplumlarda eğitim, yarışmacı anlayıştan sıyrılmış çağdaş bir araç olarak kabul edilmektedir. Böyle bir toplum ise ancak, üyelerinin yarışma arzusuna cevap veren bir eğitim anlayışını benimseyerek değil de varlıklarını duyumsayarak kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir eğitim anlayışını benimsemekle yaratılabilecektir. Bu da eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamının ortak çabasıyla gerçekleştirilebilir. Hatta bu konuda, bireyin yeterlik ve yetersizliklerini paylaşarak daha da güçlü olabileceği düşüncesine dayalı bir eğitim anlayışının egemen olduğu bir toplum özlemi duyan herkesin katkısına ihtiyaç duyulur.
A.Maslow‘a göre kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye götüren davranışların listesi aşağıda verilmiştir(Atkinson ve Diğerleri 1999:479).
Kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri:
 Gerçekliği etkin biçimde algılamak ve belirsizliği giderebilmek.
 Kendisini ve başkalarını olduğu gibi kabul etmek.
 Düşünce ve davranışta kendiliğindenlik.
 Ben merkezli olmaktan çok problem merkezli olmak.
 İyi bir mizah anlayışına sahip olmak.
 Yüksek düzeyde yaratıcılık.
 Bilinçli olarak görenek dışı olmakla birlikte özkültürün içselleştirilmesine direniş.
 İnsanlığın refahıyla ilgilenmek.
 Yaşamın temel deneyimlerini derinlemesine değerlendirmek.
 Az sayıda insanla derin, doyurucu kişisel ilişkiler kurmak.
 Yaşama nesnel bir bakış açısından bakmak.
Kendini gerçekleştirmeye götüren davranışlar:
 Yaşamı bir çocuk gibi tam bir özümleme ve yoğunlaşmayla yaşamak.
 Güvenli tarzlara takılıp kalmaktansa yeni bir şeyler denemek.
 Deneyimleri yorumlarken, geleneğin, otoritenin ya da çoğunluğun sesinden çok kendi duygularını dinlemek.
 Dürüst olmak; oyunculuktan ya da rol yapmaktan kaçınmak.
 Görüşleri çoğu insan görüşleriyle çakışmıyorsa, gözden düşmeyi göze almak.
 Sorumluluk sahibi olmak.
 Karar verdiği şey ne olursa olsun o konuda çok çalışmak.
Egemen bir yarışmacı eğitin anlayışının bireysel ve toplumsal sonuçlarını değerlendirmede, değerlendirmeye tabi tutulan birey ve toplumun yukarıda verilen yeterlik ve özelliklere sahiplik düzeyleri ölçüt olarak alınabilir.
Böyle bir değerlendirmede açık olarak görülecektir ki yaşamında oldukça çok sayıda bağımlılıklar bulunan edilgen birey, kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılamaktan uzak bir yaşam sürmeye aday olacaktır. Oysa eğitim, bireyin kendisini gerçekleştireceği yeterlikleri kazanacağı yaşantılardan oluşan bir süreç olarak tanımlanmaktadır.
Russell (1981), haklı olarak yarışçılığı, yalnız bir eğitim sorunu olarak sınırlandırmayıp, bireye sunulan bir ülkü olarak da olumsuz değerlendirmektedir. Dünyanın yarışçılığa değil örgütlenmeye ve işbirliğine ihtiyaç duyduğunu belirterek, yarışçılığın ekonomik yönden olduğu kadar törel yönden de olumsuzluklar yaratacağına dikkat çekmektedir.
Son dönemde Türk Eğitim Sistemi’ne ilişkin tartışmaların, eğitimin dayandırıldığı temel felsefelerden soyutlanarak yapıldığı gözlenmektedir. Oysa, herhangi bir eğitim sistemi, amaç, yapı, süreç ve iklim boyutlarında sürekli değerlendirmeye tabi tutularak yenileştirilebilir. Bu boyutlardan birinin değerlendirme dışı bırakılmasıyla yapılacak yenileştirme çalışmaları sonuç vermeyecektir. Özellikle amaç boyutunda yapılacak değişikliklere çağdaş bilimsel yaklaşımların yansıtılması, bireysel ve toplumsal dönüşüme doğrudan yansıyacaktır.
Bu çalışmada, günümüzde yaşanan bireysel ve toplumsal sorunların temel nedeni olarak ifade edilen “yarışmacı eğitim anlayışı”nın yerine, bireysel farlılıkların ortaya çıkarılmasını ve bireyin özgürleşerek kendini gerçekleştirmesine olanak sağlayacak bilimsel bir eğitim anlayışının ikame edilebilmesi, bireysel ve toplumsal önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de başta eğitim bilimciler olmak üzere tüm bilimcilerin bu yöndeki çalışmaları, çağdaş ve demokratik eğitim özlemi duyan toplumsal kesimlerce desteklenmelidir.
Kaynaklar
EŞME, İsa. (2004). Eğitimde İyi Örnekler. www.radikal.com.tr. Radikal 2 . 01.02.2004.
FREIRE, Paulo. (2003). Ezilenlerin Pedagojisi. 4.Basım. Çev:D. Hattatoğlu, E. Özbek. Ayrıntı Yayınları. İstanbul.
ILLICH, Ivan. (2000). Okulsuz Toplum. 2. Baskı. Çev:Mehmet Özay. Şule Yayınları. İstanbul.
KASATURA, İlkay. (1998). Okul Başarısından Hayat Başarısına. 3.Basım. Altın Kitaplar Yayınları. İstanbul.
MARTIN, J. Roland. (1998). Okul Yuvası Çocuk Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar. Çev: Yücel         Gürsel. Gendaş A.Ş. İstanbul.
MORIN, Edgar. (2003). Geleceğin Eğitimi İçin Yedi Bilgi. Çev:Hüsnü Dilli. Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul.
RUSSELL, Bertrand. (1981). Eğitim ve Toplum Düzeni. 2. Baskı. Çev:Nail Bezmen. Varlık Yayınları. İstanbul.
SCHAEF, Anne Wilson. (1997). Beyaz Erkek Sistemi. Çev: Ali Çakıroğlu. Kuraldışı Yayıncılık. İstanbul.

1 yorum:

  1. Eğitimin kötü olup dersanelere ihtiyaç duyulan sistemlerde dersaneler arası ticari rekabette kaçınılmaz olarak gelinecek nokta şüphe,şaibe, içsel bilgiye erişim, etik ve yasa dışıliktir. Her sınav türü ve döneminde benzer konular toplumu yormaktadır. Özkaya Çözüm tüm eğitim alanlarında köklü düzenlemeler ve dersanelerin kapatılmasıdır.
    Ali Fethi Yılmaz yazdı 04.03.2019
    Tıpta Uzmanlık Sınavı sonrasında ÖSYM’nin soruları ve cevap anahtarını yayımlamadan önce sınav soruları sosyal medyada yer aldı. 24 Şubat 2019 Pazar günü gerçekleşen Tıpta Uzmanlık Sınavı öncesinde soruların Whatsapp gruplarında paylaşıldığı iddia edilirken, TUS sorularının çalındığı tartışmaları gündeme gelmişti.Sınav sorularının çalındığı iddiaları üzerine ÖSYM açıklama yaptı. TUS soruları ve cevap anahtarının çalındığı iddialarının odağındaki TUSDATA isimli dershane de konuyla ilgili açıklama yaptı. TUS’a giren doktorların Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yaptıkları şikayetler ve söyledikleri, “sınav soruları çalındı mı” sorularını kuvvetlendirdi. Sınava giren bir doktor konuyla ilgili, "Bugün TUS dershanesine gitmeden başarı elde etmek çok zor” dedikten sonra, “Sızıntı iddiasının odağındaki TUS dershanesinin sınav öncesi 50 kişilik özel gizli grup oluşturduğunu ileri sürülüyor. Sınav soruları derece yapmaları için bu özel gruba verildi iddiası var. Bir de yüzde 98 soru tutturma, çıkan tüm sorulara referans spot bilgi paylaşımı sızıntı ihtimalini kuvvetlendiriyor. Binlerce tıp doktorunun emeğinin çalınmasına sessiz kalınmamalı” iddialarında bulunmuştu. Konuyla ilgili sosyal medyada ve farklı mecralarda da iddialar dile getirilmesi üzerine, TUSDATA sınava giren hocalarının soruları ezberledigini ifade etmişti. CİMER’e yapılan şikayete ÖSYM Hukuk Müşavirliği yanıt vermişti. ÖSYM açıklamasında, TUSDATA’nın “soruları ezberledik” şeklindeki açıklamasına yer verdi ve sorular ÖSYM'den iki gün erken açıklandığı için telif hakkı konusunda yasal işlem başlatılacağı ifade edildi.
    ÖSYM Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Avukat CİMER’e yapılan şikayete şöyle yanıt vermişti: ÖSYM tarafından gerçekleştirilen sınavlarda, sınavlara giren bazı adaylarca sınav esnasında sorular ezberlenerek (bazen farklı adaylarca sınav esnasında ezberlenen sorular sınavdan sonra bir araya getirilerek) sınav sonrasında facebook, twitter, instagram, whatsapp, youtube gibi sosyal medya platformları üzerinden paylaşılabilmektedir.
    Orijnaline en yakın şekilde çıkartarak soruları sınav bittikten sonra whatsapp üzerinden paylaştıkları açıkça ifade edilmiştir.Afyon Telif hakkı Başkanlığımıza ait olan sınav soru ve cevaplarının 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı olarak Başkanlığımızın yazılı izni olmaksızın yayınlanması suç olduğundan sınav sonrasında soruları izinsiz yayınlayan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmakta ve aynı zamanda erişimin engellenmesi kararı verilmesi, Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliğinden talep edilmektedir.ilgili kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.”
    2019-TUS sorularının sızdırıldığı iddiaların merkezinde olan TUSDATA’nın kurucuları arasında yer alan Uzman Doktor Sami Selçukbiricik’in bağlantıları da dikkat çekiyor. Uz. Dr. Sami Selçuk Biricik, kurucu olmasının yanı sıra, çeşitli illerde yapılan TUSDATA seminerlerine konuşmacı olarak katılıyor ve DUSDATA sitesinde yazarlık yapıyor İstanbul’da İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Muhammed Nureddin Coşan’ın vakfettiği “Asfa Eğitim Vakfı" yönetim kurulunda, TUS sorularını sızdırdığı öne sürülen TUSDATA’nın kurucusu Uz.Dr.Sami Selçukbiricik’in adı da geçiyor. Sami Selçukbiricik, Özel Asfa Ferda Koleji Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.
    Türkiye geçmişte ÖSYM sınav hırsızlıklarıni geçmişte çok yaşadı. Burhan Dün FETÖ’nün yaptığı sınav hırsızlıklarının sonucunda Türkiye hala bedel öderken bugün devlete yerleştirilen başka cemaatler üzerinden yine aynı iddiaların konuşulması “Ne zaman ders alacağız” sorularını da beraberinde getiriyor.Burhan Fethi Yılmaz Odatv.com

    YanıtlaSil

Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler

* Ural, Ayhan (2023). Okul Sistemleri ve Okulların Kademelendirilmesi Üzerine Düşünceler. Eleştirel Pedagoji Dergisi. Sayı: 74 . http://www....