*URAL, Ayhan. (2004). Yarışmacı Eğitim
Anlayışının Eleştirisi. Üniversite ve Toplum. Cilt:4. Sayı:1. www.universite-toplum.org
AMAÇ
Bu
çalışmanın amacı, son yıllarda Türk Eğitim Sisteminde ön plana çıkarak
-çıkarılarak- bireysel ve toplumsal yaşamı önemli derecede tehdit eden
“yarışmacı eğitim anlayışı”nın sonuçlarını tartışmaya açmaktır. Bir toplumdaki
egemen eğitim anlayışı, o toplumda yalnızca yaşanılan zamanı değil yaşanılacak
zamanları da etkileyebilmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, egemen eğitim
anlayışı olarak kabul edilen “yarışmacı eğitim anlayışı”na ilişkin çözümleme,
bireysel ve toplumsal geleceğe yansıtılarak yapılmaya çalışılmıştır. Bu amacı
gerçekleştirmek için konuya ilişkin literatüre olanaklar ölçüsünde ulaşılmaya
çalışılmıştır.
YARIŞMACI EĞİTİM ANLAYIŞININ DAYANAKLARI VE AMAÇLARI
Yarışma
gereksinimi, A.Maslow’un gereksinmeler hiyerarşisinde, değer gereksinmeleri
başlığı altında, kazanmak, rekabet etmek, onaylanmak ve kabullenilmek
gereksinimleriyle birlikte yer almaktadır. Ancak, A.Maslow insan
gereksinimlerini bir bütün olarak değerlendirmiş ve zirveye de kendini
gerçekleştirme gereksinimini koymuştur. Konuya ilişkin araştırmaları sonucunda,
kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ile kendini gerçekleştirmeye
götüren davranışları belirlemeye çalışmıştır.
Kendini
gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye götüren
davranışlar, çalışmanın sonuç başlığı altında sunulacak ve yarışmacı eğitim
anlayışından geçirilen bireyin özellikleriyle örtüşme düzeyi, cevaplanması
istenilen bir soru olarak tartışmaya açılacaktır.
Yarışmacı
birey, gerçekleştiremediği bireyselleşme ve toplumsallaşma yetersizlikleriyle
başkalarına sınırsız bir kullanım kolaylığı sağlayacağından, herkesin yarışmacı
yapılması doğrudan ve dolaylı uygulamalarla gerçekleştirilmeye çalışılır. Her
yarışmada doğal olarak kazanan bir veya birkaç kişi olurken, diğerlerinin
tamamı kaybetmektedir. Kaybedenlerin olayı anlama ve yorumlamalarına fırsat
vermeksizin yeni yarışma süreçleri tasarlanarak yeni cazibe unsurları
yaratılmaktadır.
Yarışmacı
eğitim anlayışı, başlangıçta herhangi bir olumsuz eleştiri yapılamayacak kadar
masum amaçlarla kendine yaşam alanı yaratmayı hedeflemektedir. Bu anlayış,
başlangıçta bireyin farklılık, yeterlik ve olanaklarını kullanarak kendini
ifade edebilmesini gerçekleştirmeyi, açık bir hedef olarak ortaya koymaktadır.
Ancak, bireyi diğerlerinin yetersizliklerinden yararlanarak öne çıkartmayı da
görünmez bir amaç olarak benimsemiş olması, bu anlayışın yaratacağı
olumsuzlukların kaynağını oluşturmaktadır. Bireyselleşmeyi destekler
ambalajlarla sunumu yapılan “yarışmacı eğitim anlayışı” bireyselleşmeyi yok
ettiği gibi toplumsallaşmanın da önemli bir engeli olarak ifade edilebilir.
Varlıklarının
temel dayanağı olarak gördükleri “yarışmacı eğitin anlayışı”nı uygulamaya
koyanlar, bu amaca ulaşmak için ise eğitim sistemi içerisinde yer alan
tarafları -öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler, veliler, politika üretenler,
istihdam edenler vb.- kendi anlayışlarını benimseyerek yaşatacak ve
bağlılıklarını sağlayacak etkili araçlar kullanmaktadırlar. Bu araçların ortak
özelliği, yarışmanın doğal sonucu olan kazanmaya dönük sunulan ödül adı
altındaki ayrıcalıklardır. Bu ayrıcalıklar her zaman kazananı mutlu kılıyor
görünse de kazananın üstleneceği rol, bu anlayışın sahiplerinin esiri olmaktan
öteye gidememektedir. Doğaldır ki ikinci adım olan ve kaybedenlere de
kazanacakları duygusunu ve ulaşacakları ayrıcalıkları daha belirgin bir şekilde
öğütlemek, anlayışın sigortası niteliğindedir.
Freire
(2003) de benzer bir yaklaşımla, kendilerine dayatılan edilgen rolü ne kadar
kapsamlı bir şekilde kabul ederlerse dünyayı nasılsa öyle benimsemeye,
kendilerinde yığma malzeme halinde biriktirilen kısmi bir gerçeklik görüşünü
kabule o kadar yatkın olacakları eğitim anlayışını bankacı eğitim modeli olarak
tanımlamaktadır. Freire (2003) göre bu modelle, bireyler -öğrenciler-
kendilerine yüklenen yığma malzemeyi istiflemekle ne kadar meşgul olurlarsa,
dünyanın dönüştürücüleri olarak müdahale etmeleri halinde oluşacak eleştirel
bilinçlerini o kadar güdük bırakmak amaçlanmaktadır. Freire, bankacı eğiti
modeline karşı, bireyin özgürlüğünü ve yetkinliğini temele alan problem
tanımlayıcı eğitimi modelini önermektedir.
Her
toplumdaki egemen eğitim anlayışının amaçlarının gerçekleştirildiği örgütler
olarak bilinen okulları, mücadelesinin merkezine oturtan Illich (2000),
okulsuzlaştırılmış eğitimin anlayışını geliştirerek soruna köklü bir çözüm
önermiştir.
Russell
(1981) ise eğitimde yarışçılığın en zararlı yönlerinden birinin, özellikle en
iyi öğrencilileri aşırı eğitime yöneltmek olarak belirmiştir. Bunun da
öğrencilerin hayal güçlerine, zekalarına ve hatta sağlıklarına zarar vereceğine
dikkat çekmektedir. Eğitimde yarışçılık giderek, bilim sevgisi, araştırma
hevesi ve zihinsel girişkenliğin yok edildiği, öğrenme sevgisinin yitirildiği
bir eğitim anlayışına dönüşebilir.
Oysa,
öğrenci ve öğretmenlerin okula sevinçle gelmelerini sağlayacak en önemli
etkenlerden birisi ve belki de birincisi tarafların bu eğitim ortamında
yaratıcılıklarını değerlendirme fırsatı bulabileceklerine olan
inançlarıdır(Eşme 2004).
Bireyi
edilgen kılan, sürekli bilgi yüklemeye dönük olan bu anlayış, istenilen
bilgileri istenilen zamanda olduğu gibi ifade edenlerin başarılı sayıldığı
“görünür” sayıltıya dayandırılmıştır. Oysa burada “görünmeyen” -açıklanmayan-
gerçek sayıltının bireyin sürekli edilgen -bağımlı- tutularak kontrol edildiği
gerçeğidir. Edilgen kılma, bağımlılık ve kaygı yaratma, güven verme gibi saklı
eylemlerin gerçekleştirilmesi bu eğitim süreci içerisinde sıklıkla tekrarlanan
yaşantılara serpiştirilmiş ve uygulanmaktadır. Bu gerçeğin açıklanması doğal
tepkilere yol açacağından, en etkili yol olarak “yarışmacı eğitim anlayışı”
bireyin sistem içerisinde var olabilmesine koşut gösterilmektedir.
Bağımlılık,
bireyin değerlerine aykırı hareket etmesine, bireyi giderek daha denetimsiz
takınaklı hale getirip kontrolünü eline alan ve bireyin karşısında güçsüz kaldığı
bir süreçtir(Schaef 1997:26). Burada sözü edilen bağımlılık, bireyin salt
eğitim istemiyle sınırlı kalmayan, aksine bütünüyle yaşam sürecini etkisi
altına alan bir özellik gösterir. Oysa her bireyin yaşamı, özgür kararların
alınmasını gerekli kılacak sayısız özel yaşantılardan oluşan benzersiz bir
süreçtir. Yaşam sürecinde yer alan doğal bağımlılıklar dışındaki bağımlılıklar,
bireyin kendi yaşamını tamamen ortadan kaldırmaya varabilecek sonuçlar da
doğurabilmektedir. Genel olarak çağdaş eğitim yaklaşımları, bireyi bu
bağımlılık sürecinin dışında tutarak korumayı hedefler. Bağımlılıkların
çokluğu, doğal olarak bağımsızlığı azaltacağından, “yarışmacı eğitim anlayışı”
savunucu ve uygulayıcıları bu aracı etkin bir şekilde kullanmaktadırlar.
Bireyi
ve toplumu kontrol etmenin bağımlılıklarla olan ilintisi, “yarışmacı eğitim
anlayışı” mensuplarını yeni arayışlara sürüklemektedir. Bu ilişki, ne kadar çok
bağımlılık, o kadar çok, o denli kolay ve o kadar etkin kontrol şeklide de
formüle edilebilir. Bu yüzden, özgünlüğün yok edildiği, üyelerinin temel
yeterlik ve özellikleri oldukça yüksek oranda birbirine benzetildiği
toplumların, kaliteli bir yaşam yaratma arzuları da başarısız olmaktadır.
“Yarışmacı
eğitim anlayışı”nın yok ettiği en temel özellik, bireyde sorgulama, anlama,
anlamlandırma, merak etme, yaratma, eleştirme, güven duyma, hayal kurma,
isteme, paylaşma gibi temel insani değerlerin gelişiminin engellenmesidir. Bu
yok oluş, “yarışmacı eğitim anlayışı” savunucularınca bir kazanım olarak
değerlendirilir. Martin (1998) bu özellikleri kazandıran eğitim
uygulamalarının, bireyi yaşamın katımcısı olmaktan uzaklaştırıp yaşamın gözlemcisi
yaptığını ifade etmektedir. Oysa, merak eden, sorgulayan, anlayan,
anlamlandıran, yaratan, eleştiren, kendine güvenen, hayal eden, isteyen,
paylaşan vb. özelliklere sahip birey, kesinlikle kontrol altına
alınamayacaktır. Bu özelliklere sahip birey, bireysel ve toplumsal yaşama
ilişkin tüm kararları, kendi yeterliklerine dayalı alma gücüne sahip olacaktır.
Bağımlılıkları, doğal -zorunlu- bağımlılıklarla sınırlı olan birey, kendini
gerçekleştirme gereksinimini karşılama yolunda önemli adımlar atabilmiş
demektir.
Eğitim
bireyselliğe, farklılaşmaya önem veren bir değerlendirilmeyle verilirse birey,
uyumluluğunun yanı sıra kişiliğine, kendini gerçekleştirmeye yönelik yaratıcı
boyutlar ekleyebilecektir(Kasatura 1998:134).
SONUÇ
Genel
olarak bakıldığında “yarışmacı eğitim anlayışı” bireyi yarıştırarak, toplumsal
yaşama karıştırmamayı hedefleyenlerin kullanabilecekleri -kullanabildikleri-
yasal bir araç olarak tanıtılmaktadır. Üyelerinin toplumsal kararlara
katılmadığı toplumlar, bir takım güç odaklarının egemenlikleri altına girer ki
bu da o toplumları demokrasiden kolayca uzaklaştırır.
Yukarıdaki
açıklamalarda göstermektedir ki bu anlayışın dayattığı “yarışma”, düpedüz
“karışma” yönergesidir. Sorgulamayan, anlamayan, anlamlandırmayan, üretmeyen,
paylaşmayan, istemeyen, hayal kurmayan bireylerin oluşturduğu “karışmayan” bir
toplum, en kestirme yol olarak “yarışmacı eğitim anlayışı” ile yaratılabilir.
Bunun içindir ki; bu anlayışı tehdit eden yaklaşımların tümü ile bunların
savunucuları, potansiyel düşman olarak algılanmaktadır.
Böyle
bir eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamına yakını, “yarışmacı
eğitim anlayışı”nın gerekliliğini alabildiğince savunurlarken, bu anlayışın
dayanak ve sonuçlarını tartışmaktan dahi kaçınmaktadırlar. Gerçekte amaçlanan
da budur. Tüm tarafların dikkati yarışmaya, ödüle ve rakibini yok etmeye
yoğunlaştırılmıştır. Morin’in (2003) de belirttiği gibi egemen doktrinler ve
ideolojiler, inanlara kanıt ve diğerlerine yasaklayıcı korku sunan güce
sahiptir.
Çağdaş
toplumlar güçlerini üyelerinin farklılıklarından alırlar. Bu farklılıkları bir
zenginlik olarak görüp desteklemek çağdaş eğitim anlayışının kazandıracağı bir
yeterliktir. Bu gerçeği benimseyen toplumlar, üyelerinin edilgen olmalarını
istemek yerine onları edilgen kılan unsurlarla kıyasıya bir mücadelenin
içindedirler.
Her
bireyin eşsiz bir zenginlik kaynağı olarak kabul edildiği toplumlarda eğitim,
yarışmacı anlayıştan sıyrılmış çağdaş bir araç olarak kabul edilmektedir. Böyle
bir toplum ise ancak, üyelerinin yarışma arzusuna cevap veren bir eğitim
anlayışını benimseyerek değil de varlıklarını duyumsayarak kendilerini
gerçekleştirebilecekleri bir eğitim anlayışını benimsemekle yaratılabilecektir.
Bu da eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamının ortak çabasıyla
gerçekleştirilebilir. Hatta bu konuda, bireyin yeterlik ve yetersizliklerini
paylaşarak daha da güçlü olabileceği düşüncesine dayalı bir eğitim anlayışının
egemen olduğu bir toplum özlemi duyan herkesin katkısına ihtiyaç duyulur.
A.Maslow‘a
göre kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye
götüren davranışların listesi aşağıda verilmiştir(Atkinson ve Diğerleri
1999:479).
Kendini
gerçekleştirenlerin karakteristikleri:
Gerçekliği etkin biçimde algılamak ve
belirsizliği giderebilmek.
Kendisini ve başkalarını olduğu gibi kabul
etmek.
Düşünce ve davranışta kendiliğindenlik.
Ben merkezli olmaktan çok problem merkezli
olmak.
İyi bir mizah anlayışına sahip olmak.
Yüksek düzeyde yaratıcılık.
Bilinçli olarak görenek dışı olmakla birlikte
özkültürün içselleştirilmesine direniş.
İnsanlığın refahıyla ilgilenmek.
Yaşamın temel deneyimlerini derinlemesine
değerlendirmek.
Az sayıda insanla derin, doyurucu kişisel
ilişkiler kurmak.
Yaşama nesnel bir bakış açısından bakmak.
Kendini
gerçekleştirmeye götüren davranışlar:
Yaşamı bir çocuk gibi tam bir özümleme ve
yoğunlaşmayla yaşamak.
Güvenli tarzlara takılıp kalmaktansa yeni bir
şeyler denemek.
Deneyimleri yorumlarken, geleneğin, otoritenin
ya da çoğunluğun sesinden çok kendi duygularını dinlemek.
Dürüst olmak; oyunculuktan ya da rol yapmaktan
kaçınmak.
Görüşleri çoğu insan görüşleriyle
çakışmıyorsa, gözden düşmeyi göze almak.
Sorumluluk sahibi olmak.
Karar verdiği şey ne olursa olsun o konuda çok
çalışmak.
Egemen
bir yarışmacı eğitin anlayışının bireysel ve toplumsal sonuçlarını
değerlendirmede, değerlendirmeye tabi tutulan birey ve toplumun yukarıda
verilen yeterlik ve özelliklere sahiplik düzeyleri ölçüt olarak alınabilir.
Böyle
bir değerlendirmede açık olarak görülecektir ki yaşamında oldukça çok sayıda
bağımlılıklar bulunan edilgen birey, kendini gerçekleştirme gereksinimini
karşılamaktan uzak bir yaşam sürmeye aday olacaktır. Oysa eğitim, bireyin
kendisini gerçekleştireceği yeterlikleri kazanacağı yaşantılardan oluşan bir
süreç olarak tanımlanmaktadır.
Russell
(1981), haklı olarak yarışçılığı, yalnız bir eğitim sorunu olarak
sınırlandırmayıp, bireye sunulan bir ülkü olarak da olumsuz
değerlendirmektedir. Dünyanın yarışçılığa değil örgütlenmeye ve işbirliğine ihtiyaç
duyduğunu belirterek, yarışçılığın ekonomik yönden olduğu kadar törel yönden de
olumsuzluklar yaratacağına dikkat çekmektedir.
Son
dönemde Türk Eğitim Sistemi’ne ilişkin tartışmaların, eğitimin dayandırıldığı
temel felsefelerden soyutlanarak yapıldığı gözlenmektedir. Oysa, herhangi bir
eğitim sistemi, amaç, yapı, süreç ve iklim boyutlarında sürekli değerlendirmeye
tabi tutularak yenileştirilebilir. Bu boyutlardan birinin değerlendirme dışı
bırakılmasıyla yapılacak yenileştirme çalışmaları sonuç vermeyecektir.
Özellikle amaç boyutunda yapılacak değişikliklere çağdaş bilimsel yaklaşımların
yansıtılması, bireysel ve toplumsal dönüşüme doğrudan yansıyacaktır.
Bu çalışmada,
günümüzde yaşanan bireysel ve toplumsal sorunların temel nedeni olarak ifade
edilen “yarışmacı eğitim anlayışı”nın yerine, bireysel farlılıkların ortaya
çıkarılmasını ve bireyin özgürleşerek kendini gerçekleştirmesine olanak
sağlayacak bilimsel bir eğitim anlayışının ikame edilebilmesi, bireysel ve
toplumsal önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de başta eğitim bilimciler olmak
üzere tüm bilimcilerin bu yöndeki çalışmaları, çağdaş ve demokratik eğitim
özlemi duyan toplumsal kesimlerce desteklenmelidir.
FREIRE, Paulo. (2003). Ezilenlerin Pedagojisi. 4.Basım.
Çev:D. Hattatoğlu, E. Özbek. Ayrıntı Yayınları. İstanbul.
KASATURA, İlkay. (1998). Okul Başarısından Hayat
Başarısına. 3.Basım. Altın Kitaplar Yayınları. İstanbul.
MARTIN, J. Roland. (1998). Okul Yuvası Çocuk Eğitiminde
Yeni Yaklaşımlar. Çev: Yücel Gürsel. Gendaş A.Ş. İstanbul.
MORIN, Edgar. (2003). Geleceğin Eğitimi İçin Yedi Bilgi.
Çev:Hüsnü Dilli. Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul.
RUSSELL, Bertrand. (1981). Eğitim ve Toplum Düzeni. 2.
Baskı. Çev:Nail Bezmen. Varlık Yayınları. İstanbul.
SCHAEF, Anne Wilson. (1997).
Beyaz Erkek Sistemi. Çev: Ali Çakıroğlu. Kuraldışı Yayıncılık. İstanbul.
Eğitimin kötü olup dersanelere ihtiyaç duyulan sistemlerde dersaneler arası ticari rekabette kaçınılmaz olarak gelinecek nokta şüphe,şaibe, içsel bilgiye erişim, etik ve yasa dışıliktir. Her sınav türü ve döneminde benzer konular toplumu yormaktadır. Özkaya Çözüm tüm eğitim alanlarında köklü düzenlemeler ve dersanelerin kapatılmasıdır.
YanıtlaSilAli Fethi Yılmaz yazdı 04.03.2019
Tıpta Uzmanlık Sınavı sonrasında ÖSYM’nin soruları ve cevap anahtarını yayımlamadan önce sınav soruları sosyal medyada yer aldı. 24 Şubat 2019 Pazar günü gerçekleşen Tıpta Uzmanlık Sınavı öncesinde soruların Whatsapp gruplarında paylaşıldığı iddia edilirken, TUS sorularının çalındığı tartışmaları gündeme gelmişti.Sınav sorularının çalındığı iddiaları üzerine ÖSYM açıklama yaptı. TUS soruları ve cevap anahtarının çalındığı iddialarının odağındaki TUSDATA isimli dershane de konuyla ilgili açıklama yaptı. TUS’a giren doktorların Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yaptıkları şikayetler ve söyledikleri, “sınav soruları çalındı mı” sorularını kuvvetlendirdi. Sınava giren bir doktor konuyla ilgili, "Bugün TUS dershanesine gitmeden başarı elde etmek çok zor” dedikten sonra, “Sızıntı iddiasının odağındaki TUS dershanesinin sınav öncesi 50 kişilik özel gizli grup oluşturduğunu ileri sürülüyor. Sınav soruları derece yapmaları için bu özel gruba verildi iddiası var. Bir de yüzde 98 soru tutturma, çıkan tüm sorulara referans spot bilgi paylaşımı sızıntı ihtimalini kuvvetlendiriyor. Binlerce tıp doktorunun emeğinin çalınmasına sessiz kalınmamalı” iddialarında bulunmuştu. Konuyla ilgili sosyal medyada ve farklı mecralarda da iddialar dile getirilmesi üzerine, TUSDATA sınava giren hocalarının soruları ezberledigini ifade etmişti. CİMER’e yapılan şikayete ÖSYM Hukuk Müşavirliği yanıt vermişti. ÖSYM açıklamasında, TUSDATA’nın “soruları ezberledik” şeklindeki açıklamasına yer verdi ve sorular ÖSYM'den iki gün erken açıklandığı için telif hakkı konusunda yasal işlem başlatılacağı ifade edildi.
ÖSYM Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Avukat CİMER’e yapılan şikayete şöyle yanıt vermişti: ÖSYM tarafından gerçekleştirilen sınavlarda, sınavlara giren bazı adaylarca sınav esnasında sorular ezberlenerek (bazen farklı adaylarca sınav esnasında ezberlenen sorular sınavdan sonra bir araya getirilerek) sınav sonrasında facebook, twitter, instagram, whatsapp, youtube gibi sosyal medya platformları üzerinden paylaşılabilmektedir.
Orijnaline en yakın şekilde çıkartarak soruları sınav bittikten sonra whatsapp üzerinden paylaştıkları açıkça ifade edilmiştir.Afyon Telif hakkı Başkanlığımıza ait olan sınav soru ve cevaplarının 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı olarak Başkanlığımızın yazılı izni olmaksızın yayınlanması suç olduğundan sınav sonrasında soruları izinsiz yayınlayan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmakta ve aynı zamanda erişimin engellenmesi kararı verilmesi, Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliğinden talep edilmektedir.ilgili kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.”
2019-TUS sorularının sızdırıldığı iddiaların merkezinde olan TUSDATA’nın kurucuları arasında yer alan Uzman Doktor Sami Selçukbiricik’in bağlantıları da dikkat çekiyor. Uz. Dr. Sami Selçuk Biricik, kurucu olmasının yanı sıra, çeşitli illerde yapılan TUSDATA seminerlerine konuşmacı olarak katılıyor ve DUSDATA sitesinde yazarlık yapıyor İstanbul’da İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Muhammed Nureddin Coşan’ın vakfettiği “Asfa Eğitim Vakfı" yönetim kurulunda, TUS sorularını sızdırdığı öne sürülen TUSDATA’nın kurucusu Uz.Dr.Sami Selçukbiricik’in adı da geçiyor. Sami Selçukbiricik, Özel Asfa Ferda Koleji Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.
Türkiye geçmişte ÖSYM sınav hırsızlıklarıni geçmişte çok yaşadı. Burhan Dün FETÖ’nün yaptığı sınav hırsızlıklarının sonucunda Türkiye hala bedel öderken bugün devlete yerleştirilen başka cemaatler üzerinden yine aynı iddiaların konuşulması “Ne zaman ders alacağız” sorularını da beraberinde getiriyor.Burhan Fethi Yılmaz Odatv.com